28 Ocak 1921, Türkiye devrimci hareketinin tarihinde önemli dönemeç noktalarından biridir. Türkiye komünist hareketinin Ekim Devrimi-Kızılordu pratiği içinde yetişmiş en değerli kadrolarını kaybettiği Karadeniz katliamı, devrimci ve komünist hareketin uzun yıllara yayılan sağcı,reformist ve aynı zamanda ırkçı,şövenist ve milliyetçi bir siyasal nitelik içeren kemalizme yedeklenişininde tarihidir. Taaki 1970’li yıllarda gerçekleşecek olan ve başını Mahir Çayan’ın, Deniz Gezmiş’in ve İbrahim Kaypakkaya’nın yeniden çıkışı ve kopuşu gerçekleştireceği güne kadar.
10 Eylül 1920’de Bakü’de Sovyetler Birliği’nden, Anadolu’nun değişik yörelerinden ve İstanbul’dan gelen 74 delegeyle toplanan TKP’nin kuruluş kongresi, her şeyden önce o dönemde Anadolu (Yeşil Ordu, Halk İştirakiyun Fırkası) İstanbul (Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası ve diğer komünist gruplar) ve Sovyetler’deki komünistler olmak üzere üç koldan gelişen komünist hareketi birleştirmek amacını güdüyordu ve bunu da büyük ölçüde başarmıştı. Bütün bu gelişmeleri bir program etrafında gerçekleştiren Kongre’nin en önemli kararlarından biri de Anadolu’da gelişen işgale karşı mücadelenin içine girme, sıcak mücadelenin orta yerine atılarak önderliğe soyunmaktı. Kongre’de yapılan konuşmalar, alınan kararlar, ortaya konulan tüzük ve program Ekim Devrimi’nin ve 3. Enternasyonal’in devrimci ruhunun damgasını taşıyordu. Örgütlü çalışmanın ağırlık merkezini Anadolu’ya kaydırma kararı alan Kongre, genel başkanlığa Mustafa Suphi’yi, genel sekreterliğe Ethem Nejat’ı ve bunlarla birlikte toplam 7 kişilik bir Merkez Komitesini seçerek tamamlandı.
Kongreden yaklaşık 4 ay sonra, 1921’in başında, Ankara ile iletişim kuran Mustafa Suphi, Ethem Nejat ve kalabalık bir komünist topluluk Türkiye’ye geçmeye karar verdi. Hedef Ankara’ya, Anadolu ayaklanmasının kalbine ulaşmaktı.
Bu yüzden tarihçi M. C. Kutay’ın sözleriyle, “onları Ankara’ya sokmamak Yunanı denize dökmek kadar önemliydi!” Bu yüzden törenlerle karşılandıkları Kars’tan sonra provokasyonlar birbirini izledi. Erzurum’da kışkırtılmış halk tarafından şehre sokulmadılar. Batum üzerinden Bakü’ya geri yollanmak üzere Trabzon’a yollandılar. Yol boyu düzmece gösteriler sürdü. Trabzon yakınlarında da kayıkçılar kahyası Yahya kaptanın adamlarının saldırısına uğradılar. Şehre girmelerine izin verilmedi ve bir iskeleden bindirildikleri takayla denize açıldılar. Arkalarından yetişen Yahya kaptanın adamları silahları alınmış olan Mustafa Suphi ve ondört yoldaşını bıçak, kurşun ve süngülerle delik deşik edip denize attılar. 28 Ocak’ı 29 ‘una bağlayan gece Onbeşler, Karadeniz’e gömüldü.
Daha sonraları, Mustafa Kemal’i bu işin sorumluluğundan sıyırmak için çok demagoji yapıldı. Ancak açık gerçek, M. Kemal’in siyasal olarak bu katliamın arkasında olduğu ve muhtemelen bizzat konuyla ilgilendiğidir. Erzurumluların Suphi ve yoldaşlarını şehre sokmadığı haberi gelince ayakta alkış yapan meclis bu meclistir ve sonradan Nutuk’ta “Erzurumlular böyle bir adamın memleket dahiline girmesinden son derece rahatsız olmuşlar ve bu adam memleketimize girerse parçalarız demişler” gibi laflarla olayı yerel bir infial gibi göstermek isteyen de M. Kemal’dir. Kaldı ki, bizzat Suphi’nin telgrafıyla geleceklerinden haberdar olan, olayı Kazım Karabekir aracılığıyla adım adım izleyen de M. Kemal’dir. Aynı M. Kemal, Nutuk’ta “Bu adam Lenin’in yegane adamıdır ve Lenin Türkiye hakkında bir iş yapmadan evvel mutlaka Mustkafa Suphi ile danışır” diyecek kadar hasmının niteliklerini bilmektedir.
Sonuçta olayın faillerinden Yahla Kaptan da bir süre sonra öldürülmüş ve ortada tanık da kalmamıştır. Daha sonraları pek çok siyasi cinayette görüleceği gibi…
MUSTAFA SUPHİ
1883’te Giresun’da doğdu. İstanbul’da hukuk mektebini bitirdikten sonra öğrenimini Paris’te Siyasal Bilimler Okulunda sürdürdü. Türkçülük eğilimi ile öne çıkan Milli Meşrutiyet Fırkasının gezetesi İfham’ın yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Suphi, 1913’de Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesiyle birlikte başlatılan terör dalgasından payını aldı ve Sinop’a sürüldü.
Buradan kimi arkadaşlarıyla birlikte bir balıkçı teknesiyle Karadenize açılarak Rusya’ya geçtiler. 1. Paylaşım Savaşında Osmanlı vatandaşlarıyla birlikte Mustafa Suphi de enterne edilerek Rusya’nın içlerine, önce Kaluga’ya oradanda Ural bölgesine sürüldü. Mustafa Suphi savaş esiriyken Bolşeviklerle ilişki kurdu ve Türk savaş esirleri arasında propaganda ve örgütlenme faliyetlerine koyuldu. Devrimin ertesinde Moskova’ya gelen Mustafa Suphi, Yeni Dünya dergisini çıkardı. 1918 Kasım ayında, Moskova’da Müslüman Komünistler Kongresi’ne katıldı ve burada Tüm Rusya Müslüman İşçileri Merkez Komitesi’ne seçildi. Bu komiteye bağlı Uluslararası Doğu Propaganda Dairesi Türk Seksiyonu Başkanlığını üstlendi. Mustafa Suphi, Aralık 1918’de Uluslararası Devrimciler Toplantısı’na ve Mart 1919’da III.Enternasyonel’in I. Kongresine Türkiye delegesi olarak katıldı. 1919 başında Kırım’da 75 günlük Sovyet iktidarı sırasında Beyaz Orduyla savaşan Uluslararası Doğu Alayı’nı kurdu. Denikin kuşatmasını yararak Odesa’ya çekildi. Mayıs 1920’de hareketin merkezini Bakü’ye taşıdı ve Türkiyeli komünistlerin örgütlenmesine hız verdi.
Anadolu’ya sevkedilmek üzere bir Türk Kızılordu birliği oluşturuldu. Bu adımlar atılırken Suphi, Anadolu’daki Büyük Millet Meclisyle ilişki kurmaya çalıştı. Anadolu’da örgütlenme girişimleri ve Ankara’yla haberleşme sürerken, 23 Temmuz 7 Ağustos 1920’de toplanan 3. Enternasyonal’in 2. kongresi, Şark Milletleri Kurultayı’nın toplanmasını kararlaştırdı. 1Eylül 1920’de toplanan kurultaya Doğu ülkelerinden komünist olan olmayan 1831 delege katıldı. Ve nihayet 10 Eylül 1920’de TKP’nin ilk kongresini toplama başarısını gösterdi.
MARİA
Genç ve güzel bir kadındı.. Sarışın ve mavi gözlü.. Odessalı bir Rus’tu.. Sevgi dolu yüreği ve idealist beyniyle bir gece yarısı kendisini Karadeniz’in ortasında buldu.. Kapkara bir geceydi.. Katran karası bir gece.. Bir teknede eşi ve eşinin 13 arkadaşıyla birlikteydi.
- Trabzon’dan Batum’a gidiyorlardı.. Azgın dalgalar tekneyi beşik gibi sallıyordu.. Zifiri karanlıkta bir başka tekne önlerini kesti.. Gelenler karabasan gibiydi.. Eşkiyaydılar.. Kalabalık ve silahlıydılar.. Gözünün önünde kocasını ve kocasının 13 arkadaşını bıçakladılar.. Mezbahanede koyun keser gibi, kestiler.. Sonra ayaklarına taş bağlayıp, Karadeniz’in karanlık sularına attılar.. Tek canlı kalan kendisiydi.. Belki de daha sonra neden ölmedim diye pişmanlık duyacak olan.. Karaya indiğinde kocasını kesen adamın kapatması oldu.. Aylarca dayak yedi, tecavüze uğradı.. Sonra zenginlere ve çetelere satıldı.. Gece alemlerinde kentin ileri gelenlerine para karşilığı verildi.., Yıllarca tecavüz edildikten sonra beş kuruşsuz sokağa bırakıldı.. Sonunda aç, yoksul sokakta delirdi ve öldü.. Bu trajedinin adı Maria idi.. İsmi Türkiye Cumhuriyeti’nin istihbarat kayıtlarına “Meryem” olarak geçti…
- Tarih 22 Kanunisani 1921 idi. Günümüz Türkçesi ile 22 Ocak 1921.. Mustafa Kemal, Büyük Millet Meclisi’nde konuşuyordu.. “İşte bu serseriler, Türkiye Bolşevik Fırkası diye bir fırka teşkil etmişlerdir ve bu fırkayı teşkil edenlerin başında da Mustafa Suphi ve emsali bulunmaktadır. Bunlar kendilerine para veren, kendilerini himaye eden ve bunlara ehemmiyet atfeden Moskova’daki prensip sahiplerine yaranmak için birtakım teşebbüsatı serseriyanede bulunmuşlardır. Bu suretle memleketimize, milletimize hariçten komünizm cereyanı sokulmaya başlanmıştır.” Aradan 6 gün geçmişti.. Tarih 28 Kanunisani 1921 idi.. 28 Ocak yani..
- Türkiye Bolşevik Fırkası Başkanı gazeteci Mustafa Suphi, eşi Maria ve 13 yoldaşı Ankara’da Mustafa Kemal ile görüşmek için Bakü’den yola çıkmıştı.. Erzurum’da tren istasyonunda jandarma yollarını çevirdi.. tren istasyonunda bir araya getirilmiş kalabalık güruh onları bekliyordu.. Oysa Türkiye’ye geleceklerini Ankara’dan başka bilen yoktu.. Büyük bir protesto ile karşılaştılar.. Yuhalamalar, tükürükler, tekmelerle Erzurum’a sokulmadılar.. Trabzon’a yönlendirildiler.. Trabzon o yıllarda ittihatçi örgütlenmenin kalesiydi.. Çetelerin en yoğun, en güçlü olduğu yerdi..
- Ve Trabzon İskeleler Kâhyası Yahya Reis, çete örgütlenmesinin lideriydi.. Yahya Kahya, Samsun’dan Trabzon’a bölgenin tek hâkimiydi.. O kadar zengindiki, Trabzon’daki iki otomobilden biri onundu.. Özellikle 1915 olaylarından sonra zenginleşmişti.. Ayrıca Muhafız Kıtası Komutanı Topal Osman’ın da adamıydı.. Devletle samimi, iyi ilişkiler içindeydi.. Türkiye Bolşevik Fırkası Başkanı Mustafa Suphi ve arkadaşları Trabzon’a vardığında Maçka’dan Değirmendere mevkiine yönlendirildiler.. Kendilerine Ankara hükümetinin görüşmek istemediği ve bir taka ile Batum’a gönderilecekleri söylendi.. Heyet Degirmendere’ye vardığında büyük bir protesto ile karşılaştı.. kalabalık güruh tıpkı Erzurum’daki gibi toplanmış, onları bekliyordu.. Üstelik sağanak altında.. Yahya Kaptan, adamlarıyla birlikte Değirmendere’deydi.. Protestoları yönetiyordu..
- Mustafa Suphi ve arkadaşları sahile vardığında kalabalık güruh harekete geçti. Heyet saatler süren tepkiler ve linç girişimlerinden sonra kendilerine ayrılan tekneye zar zor ulaştı.. Tekme tokat dayak yemişler ve üstlerinde ne var, ne yok alınmıştı.. Paraları da çalınmıştı.. 28 Ocak’ı 29 Ocak’a bağlayan gece Batum’a doğru yola çıktılar.. Onlardan hemen sonra Yahya Kahya ve silahlı adamları daha iyi bir tekneyle peşlerine takıldı.. Mustafa Suphi ve heyeti taşıyan tekne daha iki mil uzaklaşmadan Yahya Kahya’nın teknesi onlara yetişti.. Sonrası bir dramdı.. Bir vahşet..
- Nazım Hikmet şöyle anlattı sonrasını..
“Burjuva kemal’in omuzuna binmiş kemal kumandanın kordonuna
kumandan kahyanın cebine inmiş kahya adamlarının donuna
uluyorlar., Hav… hav… hak… tü..
Yoldaş unutma bunu, burjuvazi
ne zaman aldatsa bizi böyle haykırır:
– hav…hav…hak…tü
– gördün mü ikinci motörü?
– içinde kim var?
– arkalarından gidiyorlar.
– ikinci motör birinciye yetişti
– bordoları bitişti
– motörler sarsılıyor
– dalgalar sallıyor, sallıyor dalgalar.
– hayır
İki motörde iki sınıf çarpışıyor
– biz onlar!
– biz silahsız onlar kamalı
– tırnaklanmız
– kavga son nefese kadar
– kavga
– dişlerimiz ellerini kemiriyor
kamanın ucu giriyor
– girdi…
yoldaşlar, ey! artık lüzum yok fazla söze:
bakın göz göze
– karadeniz
on beş kere açtı göğsünü,
on beş kere örtüldü.
onbeşlerin hepsi
bir komünist gibi öldü.”
- Yahya Kahya ve adamları Mustafa Suphi ve 13 arkadaşını öldürmüş, Trabzon’a dönmüştü.. Yanlarında Mustafa Suphi’nin eşi Maria da vardı.. Yahya Kaptan, Maria’yı evine kapatıp aylarca tecavüz etti.. Ardından dönemin zenginlerinden Nemlizade Ragıp Bey‘e sattı.. Ragıp bey ölünce tekrar alıp Rizeli çetelere “hediye” etti. Maria yıllar sonra beş kuruşsuz sokağa atıldı.. Sonunda delirdi ve açlıktan öldü.. Trabzon’da kimsesizler mezarlığına gömüldü..
- Günler sonra Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katliamı Ankara’yı sarstı.. Trabzon milletvekili gazeteci Ali Şükrü Bey katliamı meclise taşıdı.. Şükrü Bey Mustafa Suphiler’i öldürenin Yahya Kahya olduğu izine ulaşmıştı.. Görgü tanıkları vardı.. Mecliste sürekli sorular soruyor, iktidarı zorluyordu.. Ancak tam da o günlerde Yahya Kahya faili meçhul bir cinayete kurban gitti.. Tartışmalar daha da yoğunlaşırken bu kez olayı sorgulayan milletvekili Ali Şükrü Bey Ankara’nın göbeğinde Topal Osman tarafından öldürüldü.. Muhalefet ayağa kalktı.. Devlet zorunlu olarak Topal Osman’ın peşine düştü.. Sonunda Topal Osman da askerle girdiği çatışmada öldürüldü.. Böylece Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının dosyası tamamen kapandı..
- Bu olay, 29 ekim 1923’te ilan edilecek olan Cumhuriyet tarihinin ilk siyasi cinayetiydi.. Katliamdan iki yıl sonra 1923’te tamamen üstü kapatıldı..
- Nazım Hikmet şu mısralarla anlattı bu kara olayı..
“Tarih sınıfların mücadelesidir..
1921 kanunisani 28
karadeniz burjuvazi, biz
on beş kasap çengelinde sallanan
on beş kesik baş
Yoldaş bunların sen isimlerini aklında tutma. fakat 28 kanunisaniyi unutma!”