Şeyhmus Elmas, bilinen adıyla Musa Anter 1920 yılında Mardin’in Nusaybin ilçesisinin Zivinge köyünde dünyaya geldi. Babasını küçük yaşta kaybetti. Annesi Fesla, babasının ölümünden sonra yaşadığı köyün muhtarlığını yaptı.
Ape Musa, ilkokulu Mardin’de okudu; ortaokul ve liseyi de Adana’da bitirdi. Sonra İstanbul Hukuk fakültesine geçti ve oradan mezun oldu. Ama ülkenin içinde bulunduğu siyasi durum ve Kürt halkının durumu, Musa Anter gibi aydın bir mücadele insanının, hayatını sıradan bir avukat olarak devam etmesinin önünde engeldi.
Döneminde PKK’li Kürt gençlerle yaptığı bir tartışmada, ona sürekli “Mamoste, biz sıfırdan başladık ve Kürt davasını bu düzeye getirdik” denilince o da kendi üslubuyla “Peki sıfırın altından sıfır noktasına kim getirdi bu davayı?” demiştir. Ağrı isyanından sonra betonun altına gömülen Kürt davası, Ape Musa ve arkadaşları tarafından o beton yığınından çıkarılmaya çalışıldı. Ve onlardan sonra gelen devrimciler de bu davayı yükselttiler. Ape Musa’nın bütün hayatı, tarih sayfalarında yok edilmek istenen bir halkı yeniden ayağa kaldırmak için çalışmakla geçti.
Musa Anter’in “Boşuna ölmemeliyim” dediğine herkes şahittir. O, normal bir ölümü, boşuna bir ölüm olarak görüyordu. Bu isteği yerine geldi! 20 Eylül 1992’de, Amed’in Seyrantepe mahallesinde bir komplo ile götürüldüğü yerde faşist Türk devletine bağlı kontra tetikçiler tarafından şehid edildi.
Hüseyin Cevahir, 1945 yılında Dersim’in Mazgirt ilçesinde dünyaya geldi. Kürt-Alevi bir köylü ailesinin çocuğu olan Hüseyin Cevahir, THKP-C önderlerindendir. 1 Haziran 1971’de İstanbul Maltepe’de yoldaşı Mahir’le birlikte kuşatıldılar. Kuşatma altında direnişin ilk görkemli örneklerinden birini yaratarak şehit düştü.
Mahir, Hüseyin, ve Ulaş, THKP-C tarihinin hemen her aşamasında birliktedirler. Birbirinden ayrı direnişlerin yaratıcısı olarak ölümsüzleştiler üçü de; ama birlikte sayısız eylemler gerçekleştirdiler.
Cevahir THKP-C’nin SBF kökenli kadrolarından biriydi. Önce İstanbul Tıp’a girmişti, ama SBF onun için daha çekiciydi. Okul değiştirip SBF’ye geçti. Okula gelir gelmez Fikir Kulübü’nün üyesi oldu. O dönem o da TİP üyesiydi. Araştırıcıydı. Bu özelliğiyle TİP’e karşı yürütülen ideolojik mücadelenin de önde gelen savaşçılarından biri oldu.
SBF’deki anti-faşist mücadeleyi omuzlayan ilk militan kadrolaşma içinde de Cevahir yer alır. Sonra adım adım THKP-C’nin oluşumu geldi.
Hüseyin Cevahir, bu süreçte 1970 Aralık’ında Ankara Küçükesat’taki bir evde yapılan toplantıda oluşturulan 11 kişilik Geçici Genel Komite’nin üyelerinden biri olarak yer aldı. Sürecin ilerleyen evresinde Genel Komite “geçicilikten” çıkıp kesinleştiğinde de Hüseyin Cevahir yine THKP-C’nin sorumluluğunu taşıyan bu yapı içindeydi. Genel Komite’de yapılan ilk işbölümünde Hüseyin Cevahir Kürdistan sorumluluğunu üstlendi.
Ancak Cevahir, Parti kendisine nerede ihtiyaç duyduysa oradaydı. Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan ve Sebahattin Kurt’la birlikte sık aralıklarla Karadeniz bölgesinde bulundu. THKP-C önderleri, masa başı önderleri değillerdir. Bu yüzden silahlı savaşın örgütlenmesinde doğrudan yeralmışlardır hep. THKP-C’nin Ankara’da gerçekleştirdiği ilk eylemlerde Cevahir de vardır.
Hüseyin Cevahir Şubat 1971’de içlerinde Ulaş’ın da olduğu bir ekiple birlikte, İstanbul’a geldi ve İstanbul’daki hazırlıkları örgütledi.
17 Mayıs 1971’de İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Ephrahim Elrom’un kaçırılması eyleminde Ulaş Bardakçı ve Mahir Çayan’la birlikteydi.
Bu iki devrimci kişilik, Ankara’da zindanda birbirlerini görürler. Hüseyin Cevahir ve 12 arkadaşı, Dev-Genç davasından dolayı tutukludurlar. Ape Musa da yazdığı bir yazısından dolayı tutuklanır. Musa Anter, Hatırılarım adlı kitabında, bu görüşmeden şöyle bahseder:
“Sabahleyin bahçeye çıktık. Hüseyin Cevahir beni gördü boynuma atıldı, öpüştük. Kendisi ve on iki Dev-Genç’li arkadaşı da tutukluydu. Öğlen ve akşam yemeklerini beraber yemeğe başladık. Bir kaç böyle yedik Hüseyin’e dedim ki:‘Kardeşim, siz talebesiniz, bu yemekleri para ile alıyorsunuz. Halbuki bizim üçümüzünde parası var; ne diye bizden para almıyorsunuz?’ Hüseyin böyle düşünmüş olmama sevindi, mahçup mahçup gülümserek: ’Ağabey, paramız da vallahi bir günlük kalmıştı; ne yapcağımızı bilmiyorduk’ dedi. Ben Tarık ve Canip’ten bir miktar para aldım kendim de üstüne ekleyerek Hüseyin’e verdim.
(…) Hapishanede uzun kalmadık. Onbeş gün sonar tahliyemize karar verildi. Ayrılırken, hem biz hem de Hüseyin ve arkadaşları ile tüm tutuklular cidden çok üzüldük‘‘
Ape Musa, bir de Hüseyin Cevahir ile birlikte yazdıkları bir yazıdan bahseder:
“O ara ODTÜ’de Deniz Gezmiş’in de başını çektiği bir panel düzenlenmişti. Panelde, Kürt meselesinin nasıl ortaya konması gerektiği konusunda görüşlerimizi sordular. Biz Hüseyin ile beraber bir yazı hazırladık. Panelde alkışlar arasında okundu ve Kabul gördü.“Musa ANTER, Hatıralarım, Syf 208
Her iki devrimci kişiliğin de şehadetleri, yolumuzu aydınlatıyor.