Yüreği öpülesi kadınlar

0 19
image_pdf

Her bir kadın bir mücadele sembolüne dönüşüyor; yöntemi, üslubu farklı da olsa rengini verip örnek ve öncü oluyorlar

İdil Uğurlu

Ocak ayı dünya kadınları açısından önemli bir ay. Tıpkı kasım ve mart ayları gibi biraz eşelersek her ayın kadınlar açısından taşıdığı anlamlar çeşitlenerek karşımıza çıkacak. Hemen her an’a hakikat ile yalanın bitip tükenmek bilmeyen kavgasının serpiştirildiğini görmemiz mümkün.

Kadınlar farklı zamanlarda farklı coğrafyalarda, farklı iklimlerde, farklı isimlerde kendi özgün koşullarında özü aynı olan mücadeleyi yürütüyorlar. Kimi zaman ön saflarda dövüşerek, kimi zaman yazarak, kimi zaman sanatla erkek egemenliğin, erkek devletin kadınlara reva gördüğü yaşama rıza göstermediklerini, değiştirip dönüştürüp yeni yaşamı inşa etme kararlılıklarını her zeminde ifade ettiler.

Almanya’da Rosa Luxemburg, Dominik’te Mirabel Kardeşler, Kürdistan’da Sara, Seve, Hevrin Xelef olarak erkek devlete “biz varız” dediler. Kadının mücadelede toplumsallığın oluşmasında kadının kurucu rolünü üstlendiler.

Kapitalist sistem, ulus devletler mücadele eden her kadına farklı biçimlerde bedeller ödetti. Kimini faili meçhul, kimini zindanlara, kimine siyaset yasağı koyarak, kimini sürgüne göndererek terbiye etmeye çalıştı. Bir virüs gibi toplumun başına bela olan sistem kendisinin kopyası olan iktidarlarını ve liderlerini de toplumun başına bela etmeye devam ediyor. Kat kat yalan ve hile üzerine kurdukları dünyalarını gerçek diye topluma, kadınlara dayatıp rıza üretmeye çalışıyor. Kadının bedenini, zihin ve duygu dünyasını ele geçirip denetleyip iktidarını devam ettirmeye çalışıyor.

Yaşadığı çoklu krizi aşmak için krizleri çıkarıp muhalif tüm kesimlere saldırı halinde, her gün kadınlar erkek devlet aklının farklı saldırıları ile karşı karşıya kalıyor. Kötülük her devlette farklı yöntemlerle sıradanlaştırılıp günlük hayatın bir parçası haline getirilip olağanlaştınlıyor. Tüm bu yaşatılanlar normalmiş gibi kabul ettirilmeye çalışılıyor. Kadının emeğine, bedenine, kimliğine yasalar çıkararak veya günlük uygulamalarda fiili olarak müdahale ediliyor. Kürtaj hakkından tutalım çıplak aramaya, bilinmeyen dil olarak kayıtlara geçirmeye kadar … liste uzadıkça uzuyor.

Yaptığı kötülüğü yaygınlaştırıp toplumu yaptığı kötülüklere ortak etmeyi ihmal etmiyor. Kapı komşusunu düşmanlaştırmayı, aynı evde, aynı sokakta yaşananlardan birini diğerinin katili durumuna getirerek veya linç ettirerek toplumu kirletiyor. Tecavüz edeni, cinayet işleyeni cezasızlık ile ödüllendirerek, vicdanları karartarak faşizm ile sıradanlaştırılmış, hizaya getirilmiş toplumu kadının karşısına dikiyor. Ana akım medyası ile zihinleri şekillendirerek “makul ve makbul” kadın tanımının dışında kalan tüm kadınları çeşitli araçları kullanarak hedef gösteriyor. Makbul ve makul kadına “çıplak arama yoktur” dedirtiyor, diğer bir makbul kadına “ülkemiz çok yüksek insani gelişme kategorisine girmeyi başarmıştır” diye devam eden açıklamalar…

Tüm bunlar yaşanırken tabi ki sokaklarda, alanlarda, ofislerde, atölyelerde, tarlalarda, fabrikalarda, platformlarda farklı inançlardan farklı halklardan; işçi, emekçi, işsiz, yoksul, engelli, yaşlı, göçmen, mülteci, genç kadınlar yan yana gelecek, yan yana olamadıkları durumlarda birbirlerine ses vererek mücadele deneyimlerini, birikimlerini, sorunlarını ve nasıl mücadele edeceklerini tartışıp ortaklaştırmayı başarıyorlar. Çoklu saldırılara karşı çoklu mücadele arayışları devam ediyor. Özellikle pandemi döneminde kadınlar için en güvensiz olan yere, “ev”e sıkıştırılmaya ve denetim altına alınmak istendiğini gördüler ve kadının özgün örgütlenmesini güçlendirmek için seferber oldular. Hesap sormaya devam ettiler.

Gülistan Doku nerede? Nadira Kadirova’ya ne oldu? İpek Er’e tecavüz eden Musa Orhan neden tutuklanmadı? Özsavunma yapan Melek İpek neden hemen tutuklandı? diye hakikati dile getirdiler. Hakikati söylemenin onca ağır bedeli olmasına rağmen korkmadılar, kimisi yazılarıyla, kimisi tv programlarıyla, kimisi sanatıyla “makul ve makbul kadın”olmayı reddederek hakikatin sözünü kurup eylemini yaptılar. Tutsak kadınlar cezaevinde açlık grevleri ile mücadeleye devam ediyorlar. Kadınlar oldukları her mekanı örgütlenme alanına çevirmeyi başarıyorlar. Yaşamı ve özgürlüğü birleştirmeyi başarıyorlar.

Her bir kadın bir mücadele sembolüne dönüşüyor; yöntemi, üslubu farklı da olsa rengini verip örnek ve öncü oluyorlar. Sevgili Leyla Güven ve Rakel Dink bu yüreği öpülesi kadınlardan sadece ikisi. Halkına, yakınlarına ve kendisine yapılan tüm kötülüklere rağmen barışa, özgürlüğe, ortak yaşama olan inançlarını kaybetmediler. Üslupları, tarzları farklı idi ama özlemleri, talepleri benzer…Rakel Dink, bu sistemin bebeklerden katiller yetiştirmenin nasıl olduğunu sordu. Gerçeği daha dün herkesin gözünün içine bakarak söyledi.

Sevgili Leyla Güven içeride, dışarıda nerede olursa olsun siyaset yapmaya devam edeceğini tekrar tekrar belirtti. Gitmiyorum, buradayım dedi. Leyla Güven’in ataerkil sisteme karşı konuşmaları cinsiyetçi yargı tarafından “nefret yaratan konuşmalar” olarak yorumlandı.

Kadınlar tüm bu yapılanlara daha fazla örgütlenerek, kadın mücadelesini büyüterek, seslerine ses olarak bin kere milyon kere hakikat diyerek ve kendi tarihlerini an’da yazmaya devam ederek verecekler. Leylalara sevgi ve umutla, mücadele ile selamlar.

HDK Eşsözcüsü

Kaynak : Yeni Yaşam

image_pdf
Bunları da beğenebilirsin

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.