Daha birkaç gün önceydi, alicenap Belçika devleti lütfetti, Kongo’nun öldürülen ilk başbakanı, devrimci önder Patrice Lumumba’dan kalan son parça olan bir dişi, 61 yıl sonra törenle ailesine teslim etti.
Yanlış okumadınız, evet, diş!
Belçikalı askerler ve işbirlikçi hainler tarafından katledildikten sonra cesedi sülfirik asitle eritilerek yok edilen Lumumba’dan geriye kalan tek şey, katillerin şefinin söküp hatıra olarak sakladığı o dişti.
Sömürgeciler, sonradan ‘özür’ dileyip ‘öpeyim geçsin’ numaraları yapmayı pek severler. Bu kez de öyle oldu. Törene, Belçika Kralı Philippe ve Kongo Devlet Başkanı Felix Tshisekedi ile Belçika Başbakanı De Croo da katıldı. Diş, bir kutu içinde Lumumba’nın kızı Juliana Lumumba’ya teslim edildi.
Belçika Başbakanı De Croo, törende beklendiği gibi Belçika’nın Lumumba cinayetinde oynadığı rol için özür diledi: “Bir adam siyasi inançları ve idealleri için öldürüldü. Bir demokrat ve liberal olarak bunu kabul edemem!” dedi.
Bir katilin biyografisi
Ovvv! Çok duygulandırıcı değil mi? Ama biz şimdi törenleri filan bir tarafa bırakıp başka birine odaklanalım isterseniz: Gerard Soete’ye! Dişin kaynağı o çünkü! Belçikalı eski sömürge subayı, 1999’da bir televizyon programında, hava atmak için Lumumba’yı öldüren kurşun ile ondan geriye kalan iki dişi gösterince ortalık karışmış; ölümünden sonra kızı Godelieve Soete’nin evinde yapılan aramada gerçekten de dişler bulunmuştu.
Kongo’daki işkence ve infaz sisteminin şefi olan Soete, ‘alçak komünist’ Lumumba’nın katlinde başından sonuna yer almıştı. Lumumba’yı CIA’nın desteğiyle 1 Aralık 1960’da iki yoldaşıyla birlikte tutuklayan da oydu. Lumumba ve yoldaşları, Katanga bölgesine götürülüp burada önce Soete ve işbirlikçi çeteler tarafından gizlice kurşuna dizildi. Sonra sıra cesetlerin yok edilmesine geldi. Bizzat Soete, Lumumba’nın cesedini balta ve testereyle parçalayıp 200 litre sülfürik asitle dolu bir fıçıda eritti.
Harika bir baba!
Lumumba cinayetinden sonra da Soete, Mobutu’nun emrinde Kongo’da on yıl daha kaldı, kültür makaleleri ve sömürge hayatı hakkında romanlar (evet romanlar!) yazdı. Sonunda “De moord op Lumumba” ve “Arena”yı yazdığında yükü sırtından attı; tüyler ürpertici bütün ayrıntılar vardı kitapta ve övünerek anlatılıyordu. 1999’daki röportajda hiç pişman olmadığını gururla söyledi ve Lumumba için aynı sözcüğü tekrarladı: Komünist alçak! Bir süre sonra da kalp krizi geçirip defoldu gitti dünyamızdan.
Arkasında bıraktığı yük ağırdı ama. Kendisi de yarı-ırkçı biri olan kızı Godelieve, 2015’teki röportajında “Belçika Lumumba’dan özür diliyorsa bizden de özür dilemeli” diyordu. “Babam yaptığı iş için tek bir teşekkür bile almadı” diyen Godelieve, “kirli işlerini başkasına yaptırmamasıyla” övündüğü babasının ağır bir yükü hayatı boyunca taşımasını bir haksızlık olarak görüyordu. Sömürgedeki hayatlarını “Çok güzeldi. Siyahlar da mutluydu. Belçika’nın yönetimi onlar için iyiydi” diye tanımlayan, beyaz ırkın üstünlüğüne inandığını söyleyen Godelieve, bu arada ağzından kaçırdıklarıyla aslında başka bir Soete karakteri çiziyordu. “Babam kızlarını kemerle döverdi. O gerçek bir şefti. Kız kardeşim ve ben, ölümünden sonra bile masasına yaklaşmaya cesaret edemedik. Yan odada ölü yatıyordu ve biz hâlâ ondan korkuyorduk!”
Ve trajediler… “Büyük ablam, o zaman 17 yaşındaydı ve bir gün kahvaltıya hafif makyajlı geldiğinde babam, ‘Ben fahişelerle masaya oturmam’ diye gürledi. Annem onu ikna etmeye çalıştı ama kız kardeşim kalktı, ağlayarak okula gitti. O akşam aşırı doz sıtma ilacı içerek intihar etti ve öldü.”
Viskiyle bastırılan koku
Sonra kendisi de aşırı doz uyuşturucuyla aynı şeyi deniyor Godelieve ama yine de babasını ‘çok acılar çekmiş’ biri olarak görmekten bir türlü vazgeçmiyor. Üstelik 1960 yılındaki o korkunç geceyi gayet iyi hatırladığı halde! “10 yaşındaydım” diyor, “dört kişi olduklarını hatırlıyorum, gece gittiler ve geri geldiler. Babam, viski ve sülfürik asit kokuyordu. Yüzlerine sardıkları hijyenik havlular vardı ama sülfürik asidin keskin kokusuna dayanmak için sürekli viski içiyorlardı. Cesetlerin bir kısmı sülfürik asitte çözülmüş, geri kalanı karıncalar tarafından halledilmişti. Bunları duydum. Sonra sızdı… Ve ertesi gün hayatına devam etti.”
Balta, testere, sülfirik asit ve hem kokuyu hem de günahı alkolle bastırmaya çalışan bir adam…
Ne muhteşem bir baba değil mi? Ne gurur duyulacak bir miras! “Kurşun atan da, yiyen de…”
***
“Bunları yazarken sana ulaşıp ulaşmayacağını ya da ulaştığında hâlâ hayatta olup olmayacağımı bilmiyorum. Hiçbir barbarlık, hiçbir acı, hiçbir işkence beni merhamet dilemeye zorlayamadı. Başım dik olarak, sarsılmamış bir inanç ve ülkemin kaderine dair derin bir güvenle ölmeyi, kutsal ilkelerimizin küçümsenmesini izleyerek yaşamaya tercih ederim. Tarih bir gün sözünü söyleyecek. Brüksel, Paris, Washington veya Birleşmiş Milletler’in öğrettiği tarih değil; bizim sömürgecilik ve kuklalarından kurtulmuş, özgürleşmiş ülkelerimizde öğretilecek tarih.Ağlama sevgilim; biliyorum ki benim çok acı çekmiş ülkem kendi bağımsızlık ve özgürlüğünü savunacak.”
Bir de bu var… Lumumba’nın son anlarında eşine yazdıkları… Fazla söze gerek yok sanırım. Yeterince açık olmalı…
Arif Mostarlı
26 Haziran 2022