Filistin Direnişinin sembolü (Hanzala) Naci El-Ali

0 15
image_pdf

Tam adı Naci Selim Hüseyin el Ali olan ve Filistinlilerin “devrimin vicdanı” dedikleri, çizdiği Hanzala karikatürü ile tanınan Naci el Ali. Filistin direniş edebiyatının öncülerinden biri… Naci el Ali, 1938 yılında, Filistin’in kuzeyindeki Celîle bölgesinde yer alan Şecera köyünde dünyaya geldi.

İngiliz ve Amerikan emperyalizminin işgal üssü “israil”in, Filistin topraklarında kuruluşunun ilan edildiği 14 Mayıs’ın ertesi günü (Nakba) Büyük Felaketi yaşadı. Yüz binlerce (700.000) Filistinli katliamlarla tehcir edilerek topraklarından sürüldüler. Siyonistlerin sürekli saldırılarına hedef olan Şecere köyü, İşgal üssünün kuruluşuna giden süreçte siyonist koloniler tarafından istila edildi. Böylece, çocuk Naci ve âilesi, Lübnan’ın güneyindeki Sayda kenti yakınlarındaki Ayn’ül Hilva Mülteci Kampı’na sığındı. Halkının çektiği sıkıntıların tümünü o da çekti. Halkının ıstırabı, onda hayatı boyunca göstereceği umut ve direnişin kimliğine dönüştü.

Ayn el Hilve kampında başlayan bu yeni ve zorlu dönem, Nâcî’nin hayattaki bütün istikâmetini de belirledi. Daha sonra, o günleri anlatırken, Kampa geldiğimizde 10 yaşında bir çocuktum. Aç, sersemlemiş ve yalın ayaktık. Kamptaki hayat, katlanılabilecek gibi değildi. Her gün aşağılanıyorduk. Yaşadığımız şey fakirlik ve çaresizlikten ibaretti” dedi.

16 Eylül 1982 yılında yaşanan Sabra ve Şatilla katliamlarına bizzat tanıklık etti. Katliam, işgalci varlığın eski başbakanlarından olan Ariel Şaron  tarafından işgal yanlısı aşırı sağcı Hristiyan Falanjist milislerin Batı Beyrut‘ta Sabra ve Şatilla adındaki Filistin mülteci kamplarını basarak çocuklar dahil 3500 Filistinliyi öldürmesiyle sonuçlandı.

Naci el-Ali gençlik döneminde Arap milliyetçilik hareketlerine katıldı. 1960 yılında Lübnan Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun oldu. Filistin halkının yaşadığı zorlukları kaldığı mülteci kampının duvarlarına resmeden el Ali daha sonra dönemin en ünlü gazetelerinde çizmeye başladı.

Lübnan Sanat Akademisinde bir yıl okuduktan sonra Lübnan polisi tarafından hapse atıldı. Okulunu hapishanede tamamladı. Zindandayken kâğıt, hücre duvarları ve kumaş, ne bulduysa üstüne çiziyordu. Hücre arkadaşlarından biri onun bu tutkusunu şöyle anlatacaktı: “Her şeyin üzerine çizerdi. Hatta benim pantolonuma bile. Benden oturmamı isterdi ve onların üstüne çizerdi.”

Kendisi ise röportajında şöyle bahsedecekti: “Altmışlar boyunca Filistin mülteci kamplarındaki siyasi faaliyetleri kontrol altına almak için başvurdukları tedbirler sebebiyle Lübnan istihbarat servisi tarafından gözaltına alındım. Lübnan hapishanelerinde karikatürü, politik bir ifade biçimi olarak kullanmaya başladım.”

Özellikle Filistin davasına vurgu yapan karikatürleriyle kısa zamanda fark edildi. Çeşitli yayınlarda yer alan çizimleriyle ilgi gördü.

Ali’nin anlamlı çizgilerini o dönemde Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) üyesi, el-Hurriyye gazetesi yazarlarından Gassan Kanafani keşfetti ve onun teşvikiyle Naci el-Ali’nin ilk karikatürleri el-Hurriyye gazetesinde yayımlandı. Bu tarihten itibaren Ali, Tali’a, es-Siyase ve es-Sefir gibi dergi ve gazetelerde Filistin topraklarında hüküm süren yıkımı ve kendilerini ifade etme fırsatları kısıtlı olan Ortadoğu’daki mazlum halkların sesini cesur çizgileriyle yükselterek dünyaya duyurmayı kendisine görev edindi. Böylece kitleleri harekete geçirecek, politik olarak da mültecilerde kendi durumlarının farkına vardıracak bir bilinç oluşturdu. Kendisini devrimci bir karikatürist olarak nitelendiren Naci el-Ali’nin çizgileri kendi ifadesiyle mağdur halkın gözü, kulağı ve dilidir.

1963’te Kanafanî’nin gayretiyle editör, çizer ve sanat yönetmeni olarak çalışmak üzere Kuveyt’in yolunu tuttu. Maksadı, orada biraz para biriktirip Paris’te ünlü sanat akademilerinden birine devam etmekti. Ne var ki, hiç de planladığı gibi olmadı. Bir yıl sonra evlendi ve Pan-Arap çizgideki haftalık El-Taliah (Ön Cephe) dergisinde üç yıl geçirdi.

O yıllarından şöyle bahsedecekti: “İlk başta mütereddittim. Birkaç karikatür yaptım ve insanların nasıl tepki vereceğini görmeyi bekledim. Geri dönüşleri harikaydı. Cinlenmiş gibi çizmeye başladım. Keşke her kolunda yirmi el ve kalem olan Hint tanrılarından biri olabilseydim.”

1966’da Lübnan’a rücu etti, başladığı yerde El-Hurriye’de ve El-Yevm (Gün) gazetesinde çizerlik yaptı. Gene benzer şartlar sebebiyle Kuveyt’e dönmek durumunda kaldı. El-Tali’ah 1968’de kapatılınca çizgisini pek de beğenmese de El-Siyase gazetesinde 1974’e dek tam zamanlı karikatürist olarak çalıştı. Hanzala tam o yıllarda 13 Temmuz 1969 da doğdu.

Mısırlı romancı Radva Aşur’la yaptığı söyleşide ise şunları söylüyordu: “İşte o zaman Hanzala karakteri doğdu. Genç, yalın ayaklı Hanzala, çocukluğumun simgesiydi. O, Filistin’den ayrıldığım yaştaydı ve bir anlamda bugün hâlâ o yaştayım ve çocukken geçtiğim her çalıyı, her kayayı, her evi ve her ağacı hatırlayıp duyumsayabildiğimi hissediyorum. Hanzala karakteri, kendimi mecalsiz hissettiğimde veya vazifemi ihmal ettiğimde ruhumu düşmekten koruyan bir tür ikondu. O, çocuk alnıma serin su sıçraması gibiydi, dikkatimi topluyor, beni hata ve ziyanlardan uzak tutuyordu. Pusulanın okuydu o, daima Filistin’i işaret ediyordu. Sadece coğrafî bir terim olarak Filistin değil, Mısır, Vietnam ya da Güney Afrika’da yer alsa da haklı bir davanın simgesi, insanî manada Filistin.”

Naci Ali, diğer karikatüristler gibi güncel şahısları karikatürleştirmeye, birkaç istisna haricinde, hiç yeltenmedi. Kendi karakterleriyle yola devam etti. Bunlar temelde iki sınıfa ayrılıyordu: Filistin direnişini ve iyi değerleri temsil edenler, işgali ve yozlaşmayı temsil edenler.

FİLİSTİNLİLERİN DEYİŞİYLE, DEVRİMİN VİCDANINI KANIYLA ÇİZEN ADAM

Karakterleri; Hanzala, Fatıma, Zeleme olarak. Kötü Adam, İsrail askerleri, taş atan çocuklar

HANZALA:

Ben Hanzala. Babamın adı: Önemli değil. Annemin adı: Nakba yani ‘büyük felaket günü’. Kız kardeşimin adı. Fatıma. Ayakkabı numaram: Bilinmiyor. Çünkü ben hep yalın ayakla dolaşırım.

Hanzala 10 yaşında bir çocuktur, büyümez. Çünkü Naci Ali, Filistin’i bu yaşta terk etmek zorunda kalmıştır.

Hanzala’nın sırtı okuyucuya dönüktür, elleri arkada birleşmiştir. Bu duruşuyla ülkesinin işgalini protesto etmektedir. Hanzala, yaşanan olaylara kayıtsız kalanları sessiz şekilde protesto ediyor.

FATIMA:

Fatıma, Filistin halkı, vatanı ve doğrudan mülteci kampları demektir. Boynunda asılan büyük ev anahtarı, geri dönüş hakkını ve hasretini sergiler. Geride bıraktıkları evleri ve hâlihazırdaki evsizlikleri de bu anahtarda zımnen ifadesini bulmaktadır. Fatma, çözüm yolunu bilen, direniş için bedel ödemeye hazırdır. Gerek anne gerek eş ve gerekse de özgürlük savaşçısıdır. Fatıma devrim ve intifadadır.

EL ZELLEME:

El-Zeleme, ikinci karakterdir. Filistin lehçesinde adam demektir. Uzun, zayıf, perişan, yaşlı bir adam. Elbisesi yamalı, yalın ayak ve sefalet içinde. İsrail şiddetinin ve diğer zorbaların kurbanıdır. Yoksuldur, mazlumdur, mültecidir.

 Dini sorulduğunda, “Arap’ım ve açım!” der. Dinî kimliğini öne çıkarmaz, sadece birlikten yanadır. Bazen camide işgale karşı vaaz veren bir Müslüman imam rolündedir. Bazen İsrail’in onu Müslüman kardeşine karşı kullanmasına izin vermeyen Lübnanlı Marunî bir Hıristiyan. O, aynı zamanda boynuna haç takan Lübnanlı bir Hıristiyan ve Lübnan Ulusal Direniş Hareketi’nin bir destekçisi olan Ebu İlyas’tır.

Zeleme, kötülere karşı bazen Fatıma ile bazen de tek başına mücadele eder. En belirgin vasfı dürüstlüğü ve özgürlüğe düşkünlüğüdür.

MÜTEAHHİT ABDULKADİR:

Kötü Adam, iki karakterin de tersi, negatif kutbu, hasmıdır. Fatıma ve Zeleme’ye karşı her türlü komplonun içindedir. Halkına baskı yapan, ilerlemenin önünü tıkayan Arap rejimlerini sembolüdür.

Zeleme’nin zıddına, pahalı takım elbiselerinden yağ torbaları sarkan, boynunda kravat, ağzında puro, yüzünde abus ve aptal bir ifade olan biridir. Ali, ona olan nefretini boynunu ve ayaklarını çizmeyerek gösterir.

HANZALA’NIN VATANINDA NELER YAŞANDI?

Filistinliler işgalin ardından Filistin topraklarında siyonist projenin ’nin ilan edildiği 15 Mayıs 1948′i Nakba yani büyük felaket günü olarak tanımlar. Filistin halkının toprağı çalınmış siyonist koloniler tarafından mal varlılarına el konulmuş ve halk vatansız bırakılmıştı. Nakba büyük bir felaket ve bir soykırımdı.

Onun adı Hanzala ve daima sadık kaldığı halkına bir ahdi var. Ben onu güzel olmayan bir çocuk olarak çizdim. Onun saçı, dikenlerini silah olarak kullanan bir kirpi gibidir. Hanzala, şişman, mutlu, rahat veya şımartılmış bir çocuk değil. Mülteci kampı çocukları gibi yalın ayaklı. O beni hata yapmaktan koruyan bir ikon. Sert olmasına rağmen amber kokuyor. Elleri arkasından kenetlenmiştir. Tam da Amerikan tarzı sunulan çözümleri reddedişin bir alameti olarak.”

Hanzala’nın sırtını okura tamamen dönmesi 1973 Ekim’i sonrasındadır. Tam da yaşanan savaş sonrası Arapların Kissinger planına razı gelerek düşmanla el sıkıştıkları dönemde. Meraklıları, “Hanzala ne zaman yüzünü bize gösterecek?” diye sorduklarında ise çizerin cevabı şu oluyordu: “Arap onuru onarıldığında ve Arap birey özgürlüğünü ve insanlığını geri kazandığında.”

“İlk başta Filistinli bir çocuktu, ancak bilinci, ulusal, enternasyonal ve insanî bir ufka sahip olacak şekilde gelişti.”

1971’de Beyrut’a geri döndü ve El-Sefir gazetesinde çizmeye devam etti. İlk karikatür kitabı 1976’da çıktı. 1979’da Arap Karikatürcüler Birliği’nin başkanlığına seçildi. 1977 ve 1980’de Şam’da düzenlenen Arap karikatüristleri sergisinde birincilik ödülüne lâyık görüldü. 1982’deki Lübnan işgalinde tutuklanıp serbest kaldı. 1983’te sanatçı yeniden Kuveyt’e döndü.

Naci El-Ali 40 bin karikatür çizdi. Arap kamuoyunun görüşünü sert ve dürüst biçimde ortaya koyan bu eserlerin çoğunda elbette katı bir gerçekçilik ve karamsarlığa yatkınlık vardı. Ne ki, sanatçı yeis vartasına karşı dikkatliydi: “Kalemimle her gün karşı karşıya kaldım. Ancak ne korku ne başarısızlık ne umutsuzluk hissettim ne de teslim oldum. Çizgilerin ordusuyla yüz yüzeydim. Çiçeklerin, ümitlerin, kurşunların çizgileriyle. Evet, umut esastır, daima.”

Onun odağında hep Filistin ve direniş vardı. Amerikan emperyalizminin Filistindeki işgal üssü, Ortadoğu’daki iler karakolu “İsrail” ve saldırgalıkları vardı. Ve Ortadoğu’yu çiziyordu. Arap halklarının birliği Filistin sorununun çözümünü mümkün kılacak, Filistin davası da Arapların birliğini temin edebilecek yegâne fırsattı. Fakat, Arap birliği sağlanamamıştı. İkiyüzlülük ona göre değildi.

1982’de Sabra ve Şatilla katliamları yaşanırken Lübnan’daydı ve ailesiyle birlikte işgalin elinde Sayda’da esirdi. İşgalci karşısında halkın çaresizliği onu derinden yaralamıştı. Kuveyt’e dönmek zorunda kalmıştı fakat orada da Kuveyt polisi kendisini sürekli gözaltına alarak taciz etmekten usanmadı. 1985’e gelindiğinde ise onu karısı ve 4 çocuğuyla sınır dışı etmeyi uygun gördüler. Naci Ali, çalıştığı El-Kabes gazetesinin uluslararası merkezi olan Londra bürosuna gönderdiler.

22 Temmuz 1987 Çarşamba, saat 17’de Londra bürosuna gitmek üzere arabasını park etti. Kentin güneybatısındaki Chelsea’de Draycott Caddesi istikametine yürüyüp Ives Caddesi’ne döndü. Arkasından ateş edilerek vuruldu. Sanatçı yaşıyordu fakat şuurunu kaybetmişti. Charing Cross Hastanesi’nin beyin cerrahisi servisine kaldırıldı. Yoğun bakımda komadan çıkamadı ve beş hafta sonra 29 Ağustos 1987 günü sabah 05.00’da şehit oldu.

Naci Ali, çizgisiyle çok düşman kazanmıştı. Akıbetini biliyor olmalıydı çünkü suikastından iki yıl önce Kuveyt’ten Londra’ya sürgün edilişi hakkında şöyle demişti: “Beni Suudi Arabistan’ın ve hatta FKÖ’nün baskısı altında Kuveyt’ten (Londra’ya) sürdüler. İçeride öldürülürsem büyük bir yaygara olacağını biliyorlardı. Suçu birisine yüklemek daha kolay. Dışarıda, Londra’da öldürülürsem kimin yaptığını kolayca bilemezsiniz.” Öldürüleceğini biliyordu. Kimin öldüreceğini de.

 29 Nisan 1987’de Hanzala’nın topuğuna saplanan ok, tıpkı mitolojideki gibi kahramanın sonu olacaktı. Zeleme’nin “Son” yazan sahneden aldığı ceset muhtemelen ona aitti. Hanzala’nın esefle seyrettiği onun akıbetiydi. Şöyle izah ediyordu: “Fırçam benim tek silahım. Onu dünyamızdaki kötülüğün şer güçlerine karşı durmak için kullanıyorum.”

HANZALA BİR FENOMENDİ KARANLIKTA TUTULAN BİR MEŞALEYDİ

Filistinli karikatürist Nâcî el Alî, kendisinin meydana getirdiği Hepimizin zihnine kazınan, hep arkası dönük ve yalınayak gördüğümüz, Filistin’le âdeta özdeşleşen “Hanzala” karakterini şöyle anlatmıştı.

“Hanzala, benim imzam. Nereye gitsem, insanlar bana hep onu soruyor. Ben bu çocuğu Kuveyt’te dünyaya getirdim ve insanlara armağan ettim. Hanzala, insanlara hep kendi olarak kalma sözü vermiş bir çocuk. Ben onu pek de güzel olmayan bir çocuk şeklinde çizdim. Saçları, dikenlerini silah olarak kullanan bir kirpiyi andırıyor. Hanzala iyi beslenmiş, mutlu, rahat veya şımartılmış bir çocuk değil. O, mülteci kampındaki bütün çocuklar gibi yalınayak. Hanzala, aynı zamanda, beni yanlışlar yapmaktan koruyan bir sembol. Kaba bir çocuk olmasına rağmen, kokusu amber gibi. Elleri ise, bize dışarıdan sürekli dayatılan çözüm önerilerini reddettiğinin bir simgesi olarak, arkasında bağlı.”

Hanzala’nın gözünde yoksullar Filistinlidir. Ezilenler, mazlumlar hepsi Filistinlidir. Sadece bir ülke olarak değil, insani anlamda bir Filistin.

“Hanzala, 10 yaşında olarak doğdu ve her zaman da 10 yaşında kalacak. Tam da benim vatanımı terk etmek durumunda kaldığım yaşta. Ne zaman vatanımıza dönebilirsek, Hanzala da o zaman normale dönecek ve büyümeye başlayacak. Tabiatın kanunları şu anda ona işlemiyor, çünkü o sıra dışı. Ama zaten, ufacık bir çocuğun vatansız kalması da tabiatın kanunlarına aykırı değil mi? Hanzala, çağın hiç ölmeyecek bir tanığı. Dünyaya aniden geldi ve onu hiç terk etmeyecek. Bu karakter, hayatta kalmak için doğdu. Ben de öldükten sonra bile onun içinde yaşamaya devam edeceğim.”

image_pdf
Bunları da beğenebilirsin

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.