90 yıllar, Türkiye’nin ‘Beyaz Toroslar’la, suikastlerle, güpe gündüz insan kaçırmalarla ve faili meçhul cinayetlerle anıldığı bir dönem. Gözaltında kayıp, inşaat temelleri kazılırken bulunan kemikler, işkence, faili meçhul, “ensesinden bir kurşunla öldürülmüş olarak tarlada bulundu” ifadeleri, o günleri anlatan dönemin tanıklarının kurdukları cümlelerde geçen ortak sözcükler. 1995 Yılında TBMM’de kurulan ve bir rapor yayımlayan Faili Meçhul Cinayetler Raporu verilerine göre faili meçhul cinayetlerde 908 kişi katledildi. Türkiye’nin Batı’sında aynı dönemde işlenmiş Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Çetin Emeç cinayetleri gibi faili meçhullerde bu rakamın içinde yer aldı. Ancak faili meçhul sayısını binlere ulaştıran cinayetlerin büyük bölü Kürt illerinde işlendi.
- Kontrgerilla örgütü JİTEM devrede: 908 faili meçhul
90’lı yıllarda Türkiye “JİTEM’ isimli bir yapılanmanın adını duymaya başladı. Gözaltına alınanların bindirildiği beyaz renkli, Toros model araçlar korku kaynağı haline geldi. Bir Kontrgerilla örgütü olan JİTEM’le birlikte siyasi cinayetlerin sayısı hızla artmaya başladı.
1990’da gazeteci Çetin Emeç, 1991’de HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın, 1992’de gazeteci Musa Anter, 1993’te gazeteci Uğur Mumcu’nun öldürülmesiyle cinayetler sınır tanımamaya başladı. Olaylar sadece Doğu ve Güneydoğu’da değil, Türkiye’nin batısında da yaşandı. İstanbul’da, Kürt işadamları Behçet Cantürk, Savaş Buldan’ın kaçırılarak öldürüldü. 2000’lere geldiğimizde en önemli üç olay var. 2001’de “son gözaltı kayıpları” olarak bilinen DEHAP Silopi yöneticileri Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz, 2002’de ise öğretim görevlisi Necip Hablemitoğlu cinayeti işlendi.
- Ferhat Tepe evinin önünden kaçırıldı
Özgür Gündem Gazetesi Bitlis Muhabiri Ferhat Tepe’de bu dönemin faili meçhul cinayetlerinden biri olarak tarihe geçti. Henüz Lise son sınıfta öğrenciyken Özgür Gündem Gazetesi’nde muhabir olarak çalışmaya başlayan Ferhat Tepe 28 Temmuz 1993’te henüz 19 yaşındayken, şehir merkezindeki evinden çıktığı sırada, sivil giyimli ve elinde telsiz bulunan 3 kişi tarafından kaçırıldı. Kaçırılırken bindirildiği araç, daha sonra Bitlis İlçe Karakolu önünde görüldü. Ailesinin tüm başvurularına rağmen gözaltında olduğu kabul edilmedi.
- Ailesi kaçırıldığını Türk İntigam Tuğayı adına gelen telefonla öğrendi
Ferhat Tepe’nin Babası İshak Tepe, o dönem Demokrasi Partisi İl Başkanı olarak görev yapıyordu. Ferhat Tepe kaçırıldıktan kısa bir süre sonra baba İshak Tepe’yi telefonla arayan bir kişi Ferhat Tepe’yi, Türk İntikam Tugayı (TİT) adına kaçırdıklarını ve Tepe’nin bırakılması için, dönemin DEP Bitlis İl Başkanı olan babası İshak Tepe’nin partisinden istifa etmesini, 1 milyar lira para getirmesini ve örgütün kaçırdığı dört Fransız turistin serbest bırakılması gerektiğini söyleyip, “Örgüt Türk çocuklarını öldürüyor, biz de sizin çocuklarınızı öldüreceğiz” demişti.
- Arayan kişi dönemin Tatvan Tuğay Konutanı Korkmaz Tağma mıydı?
Baba İshak Tepe, kendisini arayan kişinin sesinin, dönemin Tatvan Tuğay Komutanı Korkmaz Tağma’ya benzediğini dile getirdi. Bölgede yaşayan halka karşı uymalarıyla tepkileri üzerine çeken Korkmaz Tağma, Ferhat Tepe kaçırılmadan bir süre önce, siyasetçiler ve kentin ileri gelenleri ile bir toplantı yapmıştı. Bu toplantıya, İshak Tepe de katılmış, toplantı sırasında İshak Tepe ile tartışan Tağma, İshak Tepeyi tehdit etmişti. İshak Tepe dolayısıyla Korkmaz Tağma’nın sesini tanıyordu ve Ferhat Tepe’nin kaçırılmasından sonra kendisini arayan kişinin sesinin Tağma’ya ait olduğunu ifade ediyordu.
- İşkenceyle katledildi kimsesizler mezarlığına gömüldü
Tüm girişim ve çabalara rağmen bulunamayan Ferhat Tepe’nin cansız bedeni, 8 Ağustos 1993’te Elazığ’da Hazar Gölü’nün Sivrice kıyısında bir balıkçı tarafından bulundu. Ancak, Ferhat Tepe’nin cansız bedenin bulunduğu ailesine haber verilmedi. Kimsesiz olduğu öne sürülerek gizlice Elazığ Belediyesi tarafından, Elazığ Asri Mezarlığına gömüldü.
Özgür Gündem Gazetesi ve ailenin girişimleriyle, Ferhat tepenin cansız bedeni kimsesizler mezarlığından çıkartılarak teşhis edildi. Yapılan otopside, Ferhat Tepe’nin yoğun işkenceye maruz kaldığı, vücudunda sigara izleri bulunduğu ve boğazı telle sıkılarak boğulduğu tespit edildi.
Ferhat Tepe’nin cansız bedeni Doğum yeri Bitlis’te binlerce kişinin katıldığı törenle defnedildi.
Ferhat Tepe’nin kontrgerilla tarafından işkence yapılarak katledildiği dönemde 93’yılının 21 Şubat’ında evlerinin önünden kaçırılan İnsan Hakları Derneği (İHD) Elazığ Şube Başkanı Avukat Metin Can ve İHD üyesi Dr. Hasan Kaya’da aynı bölgede, aynı yöntemlerle katledildi.
- Ailesi 27 yıldır faillerin bulunması için mücadele ediyor
Tepe ailesi, 27 yıldır faillerin bulunup yargılanması için mücadele ediyor. Tepe ailesi çocuklarının kaçırılmasına ve katledilmesine ilişkin birçok yere başvuruda bulundu. Ancak etkin bir soruşturma yürütülmedi. Türkiye’deki mahkemelerden sonuç alamayan Tepe ailesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. AİHM, davaya ilişkin etkin soruşturma yürütmediğinden Türkiye’yi 28 bin Euro maddi tazminata mahkum etti. Adalet arayışını sürdüren Tepe ailesinin, AİHM’in Türkiye’yi mahkum eden kararı sonrası yaptığı tüm suç duyuruları da gerekçesiz reddedildi. Tepe’yi Diyarbakır Jandarma Alay Komutanlığı’nda işkence esnasında gördüğünü söyleyen 14 kişi ise hiçbir zaman dinlenmedi.
Avukatı Şevket Epözdemir, davayı bırakması için tehdit edildi. AİHM’de açılan dava kapsamında dinlenen ve gazeteci Tepe’yi gördüğünü inkar eden Taner Şarlak, daha sonra yalan ifade verdiği için “vicdan azabı” çektiğini söyledi. Şarlak, aynı zamanda Tepe’nin cezaevinde su borusuna bağlı bir şekilde bekletildiğini, yanından her geçenin “Gazeteci bu” diye bağırarak, dövdüğünü söyledi.
- Kardeşi Ayşe Tepe Doğan: Ferhat karakter olarak çok sağlamdı
Ferhat Tepe’nin Kardeşi Sosyolog Ayşe Doğan Mezopotamya Ajansı’ndan Sadiye Eser’e kardeşi Ferhat Tepe’yi anlattı. Ayşe Tepe Doğan ağabeyi Ferhat Tepe ile aralarında bir yaş olduğunu ve ikiz gibi büyüdüklerini anlatıyor. Ayşe Tepe Doğan kardeşiyle ilgili şunları söylüyor: “Ferhat karakter olarak da çok sağlamdı. Liseyi bitirdikten sonra 1992’de gözaltına alındı. Bitlis Cezaevinde kaldı oradan Diyarbakır Cezaevi’ne sevk ettiler. Çok direngen bir çocuktu. O dönemde işkence görmüştü. O zaman köylere gidip haber yapıyordu. O dönem çevre köylere çok baskınlar oluyordu. Köy yakmaları, çatışmalar oluyordu onları haberleştiriyordu. O zaman köylülerden çatışmalara ilişkin bilgi almıştı. Gözaltına alındığı zaman hiç unutmam, yakın köylülerden bir misafir gelmişti. Babama, Ferhat’ın onlardan bilgi aldığını polise söylemediği için teşekkür etmişti. Çünkü işkence etmişlerdi ve konuşmamıştı.”
- Üniversiteyi kazandı belgesi katledildikten sonra ailesine ulaştı
Tepe’nin liseyi bitirdikten sonra üniversite sınavına girdiğini ve ilk sene yerleşemediğini sözlerine ekleyen Doğan, Tepe’nin ikinci defa sınava girdiğini ve katledildikten sonra kazandı belgesinin ellerine ulaştığını belirtti. Doğan, “Bu durum bizim için çok üzücü olmuştu. Çünkü okumak istiyordu” diye ifade etti.
Tepe’nin Özgür Gündem gazetesinde çalışma sürecinden bahseden Doğan, “Bizim eve dergi, gazete her zaman giriyordu. Muhalif basının da gazete ve dergilerini alıyorduk. Özgür Ülke çıktığından beri bizim evimize girip okunan bir gazeteydi. Liseyi bitirdikten sonra Ferhat üniversite sınavına hazırlanıyordu, o dönem Özgür Gündem Gazetesi muhabiri olmaya karar verdi. Muhabir olduğunda daha 17 yaşındaydı” diye konuştu.
- Kardeşinin kaybedilme haberini gazeteden öğrendi
Ağabeyinin kaçırılma haberini Özgür Gündem gazetesinde görerek öğrendiğini dile getiren Doğan, “Ben İstanbul’daydım.Tabi o zamanlar cep telefonu, sabit telefon yok. Annemler gece kimseyi arayamamışlar. Sabaha doğru kendilerine Ferhat’ın kaçırıldığına dair haber gelmiş. Ben Ferhat’ın kaçırıldığını ilk Özgür Gündem gazetesinde gördüm ve çok büyük bir şok, inanılmaz bir boşluk yaşadım. Çünkü o haberlere aşinasınız. Ferhat, Vedat Aydın’ın cenaze törenine de katılmıştı. Biz kaçırılan insanların akıbetinin ne olduğunu çok iyi biliyorduk. Benim içim boşaldı. O anda yaptığım ilk iş Kadırga’daki Özgür Gündem Gazetesine gitmek oldu. O dönem gazetede Yaşar Kaya ve Gurbeteli Ersöz vardı. Onlarla konuştuk. Özgür Gündem’e gittiğim zaman da Ferhat kaybedilmiş, harıl harıl haberler geçiyorlardı. Gurbeteli’den biraz bilgi almıştım. Daha sonra Bitlis’e geldim” diye konuştu.
- “Mutluluklar sevinçler anlıktır ama acı sonsuzdur”
“Acıyı anlatmak çok zor. Derin bir boşluktur” diyen Doğan devamla, “Mutluluklar sevinçler anlıktır ama acı anlık değildir, sonsuzdur. Ben Ferhat’ı o haliyle hatırlıyorum ve insan her gece uyuduğunda bir kere hatırlıyor. Her zaman kalbinizin kafanızın bir yerinde o var. Ben böyleyken annemi düşünemiyorum. Annemi nasıl uyuduğunu bilmiyorum. Annem babam çok büyük acılar çektiler. Annem Elazığ’dan Bitlis’e kadar ağabeyimin cenazesini taşıdı. Türk İntikam Tugayı babamı da öldürmekle tehdit ettiği için biz babamı cenazeyi almaya bile göndermedik. O benim bir yanımdı, ruhumun bir parçasıydı, sürekli onun o acısıyla yaşamak zorundayım ama aynı zamanda onun o cesaretiyle o direngenliğiyle, bıraktığı mirasla da yaşıyorum. O beni bir yerde teselli ediyor. Benim için o hala 19 yaşında. Büyümüyor. 19 yaşında bir resmi var evinizde asılı ve o kadar. O her zaman öyle. Onun büyümüş hali yok artık. Resimde nasılsa öyledir. Her zaman hafızanızda öyle kalacaktır” diye konuştu.
- Başka kayıplar olmasın cezasızlık son bulsun
25 yıldır Galatasaray’da oturup faillerin yargılanmasını istediklerini aktaran Doğan, “Çünkü biz geleceğe miras bırakıyoruz. Bu olayların da bir daha yaşanmamasını istiyoruz. Bunun Kürtlerin ve Türklerin tarihinde yer edinmesini istiyoruz. Kayıp çok acı bir olaydır. Biz kendi cenazemizi alabildik, cenazesini alamayan sadece evladının kemiklerini isteyen ve bu cümleyi kuran anne, babalar ve kardeşler var. Biz sonuç alamayacağımızı biliyoruz ama bunu gelecek nesillere, insanlara böyle bir yaşanmışlığın olduğunu bundan ders çıkarılması gerektiğini ve bundan sonra hiçbir zaman hiçbir annenin evladını kaybetmemesi için en azından cezasızlık denen şeyin ortadan kaldırılması gerektiğini anlatmak istiyoruz. Bizim toplanmamızın en temel hedefi bu” diye konuştu.