ORTADOĞU’NUN ÖNEMLİ BİR AKTÖRÜ İRAN: FIRAT ÇAPLIK

0 424
image_pdf

“Ortadoğu halklarının gerçek kurtuluşu, emperyalizme, siyonizme, faşizme her cepheden savaş açmak, diktatörlüklere karşı halk demokrasisi için mücadele etmekten geçmektedir. Her devrim bir diğerini etkiler, biri diğerini besler. Bu anlamda “ortadoğu devrimci çemberi”, sadece bir şiar değil, yaşanan tarihsel olgularla bir kez daha açığa çıktığı üzere, devrim ve sosyalizm için üzerinden atlanamayacak bir olgudur”. Fırat ÇAPLIK


Not: Bu yazı 16 Eylül 2019 yılında gerilla alanlarında şehit düşen Fırat ÇAPLIK yoldaş tarafından kaleme alınmıştır.


  • ORTADOĞU VE DEĞİŞEN DENGELER: FIRAT ÇAPLIK

Bilinmektedir ki Ortadoğu tarih boyunca emperyalist bloğun  en stratejik ve en önemli bölgesi olmaktadır. Çünkü yer altı ve yer üstü zenginliğinin, petrol rezervlerinin yanı sıra; enerji ve hammadde nakliyatının “dünya”  üzerinde gerçekleştiği en önemli ticaret yollarına sahiptir. Bunun yanı sıra geniş pazar olanaklarının var olmasından ötürü emperyalistlerin bir dönem için değil her dönemde göz bebeklerinin büyümesine sebep olmakta, dolayısıylada kendi aralarındaki hegemonya savaşları kaçınılmaz bir hale bürünmektedir. Bunun başını çeken ABD ve takipçisi emperyalist ülkeler, birbirlerine karşı hegomanya sağlaya bilmek için özellikle de Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya ve Güney Asya da bir kargaşa ve bir dizi istikrarsızlık yaratılmak istenmekte ve yaratmaktadır. Buralardaki karışıklık ve savaşların temel nedeni, emperyalistlerin bölge üzerinde etki alanını (pazar alanını) genişletme, farklı sömürü biçimi yaratma savaşıdır.

Tarihten bu yana Ortadoğu halkı, hep bir çatışma hep bir sömürüye maruz kalmış ve bu sömürüde sadece emperyalizm rol oynamamış yerel sömürgeci güçler tarafından da desteklenmiştir. “Bir damla petrol bir damla kandan daha kıymetlidir.” sözleri Ortadoğu halkının yaşadıkları acıyı, zulmü, sömürüyü net bir şekilde anlatmaktadır. Fakat şunu kesinlikle unutmamalıyız ki Ortadoğu halkı aynı zamanda direnişlerin en yaygın olduğu bir devrim havzasıdır.

Tüm bunlar emperyalist siyasal projedir ve bu projenin nasıl biçim alacağını her ülkenin somut tarihsel ve sınıfsal dinamikleri tayin edecektir. Kitleler özne olacak devrimi gerçekleştirecek, sadece işbirlikçilerle sınırlı bir değişimi değil, tümden düzeni yıkacaktır. Bunun için sosyalist hareketin politik harekete dönüşmesi ve önderliği eline alması yaşamsaldır.

  • Tarihten bu yana Ortadoğu da yaşanan savaşların yeni konsepti ise 2011 yılında yaşandı

Suriye halklarına yönelik  başlatılan işgalin temelini oluşturan BOP’si 2011 yılında  yeniden dizayn edilip sahneye sokuldu. Emperyalizmin ve faşist TC devletinin besleyip büyüttüğü, kendi canavarlarını yarattıkları, geçmiş tarihlerde olduğu gibi bu kez de yeni piyonu DAİŞ çetelerini sahneye sokmuştur. Ancak faşizme karşı birleşen Kürt, Arap, Süryani, Ezidi halkları bu vahşete sessiz kalmamış YPG, YPJ öncülüğünde ve TDH olmak üzere Enternasyonalist savaşçılarında desteği ile destansı direnişler sergilemişlerdir.  Bu sefer emperyalizm ve faşist Türk devleti kaybedecektir. Hesaba katmadıkları bu direniş büyüdükçe devrimin ağını örmüş emperyalizme ve oligarşiye tehdit uyandırmıştır. Bu tehdit sonucunda Amerikan emperyalizminin kontrolü altında T.C devleti sınır hattında yoğun saldırılara girişmiştir. El Bab ve Cerablus’a  Suriye halkına “insani yardım’  adı altında ÖSO çeteleri ile ittifak kurup bölgesel savaş yürütmüştür. Yeni sömürgecilik döneminde Erdogan artık kendi ekonomik, politik, siyasal  krizini,  bölgesel savaşlarla asgari düzeye indirmek istemektedir. Fakat El Bab  ve Cerablus da askeri güçleri yıpranmış bir çok ölülerinin olmasından kaynaklı kırılmıştır ve  istenilen programın bir kısmı oluşturulamamıştır. RUSYA ve ABD ile gizli anlaşmalar yapılıp Afrin’e yönelen Türk Ordusu ve ÖSO çeteleri sınır hattında yoğun askeri birlikler oluşturmuş, ağır silahları, tankları ve hava saldırıları ile işgal girişimine kalkışmıştır. Nasıl ki  El Bab ve Cerablusa girerken ÖSO güçlerini yanına alıp “insani yardım” diyerek Suriye topraklarına ayak basmıştı, bu da bir diğer  versiyonu olarak tekrar ÖSO’yu yanına alarak “bizim için değil onlar için” demesi de açıkçası bizleri güldürmektedir. Türkiye, Suriye somutunda çok net açığa çıktığı üzere, emperyalizm ile uyumlu biçimde “Truva atı” rolü oynamaktadır.

Türkiye de yaşanan ekonomik kriz ve siyasi sıkışıklık derinleşmiş El Bab ve Cerablus da sağlayamadığı başarıyı Afrin  ile başarıya sağlayacağı yanılgısına kapılmıştır. Ancak 20 Ocak’ta başlatılan Afrin’e işgal girişimi tüm halklar nezdinde direnişle karşılanmıştır. Erdoğan’ın 3 günlük diye başlattığı işgal saldırısı bugün 30.cu gününde. Yani buradan şunu anlıyoruz ki Kobane’de, Rakka’da nasıl ki direnen halkların iradesini kıramadılar ise bugün Afrin’de de bunu başaramayacaklar.

Afrin Türk ordusunun bataklığı ve mezarı  olacaktır. Erdoğan faşizmi  Afrin’e işgal saldırısında ilerlemeye çalıştıkça bataklığın dibine girecektir, lakin çekilerek bataklıktan kurtulmak istese dahi çıkamayacak Türk ordusunu yutacaktır. Afrin’de yaşadığı bu çıkmazlık Türkiye cephesinde de yaşanmaktadır.

  • Krizin ve savaşın faturasını halk ödemeyecektir

2018 yılına bir  kriz sarmalı ile giriyoruz. Emperyalist-kapitalist sistemde içsel olan kriz, son yıllarda yeni bir aşamaya sıçramış, sömürüyü gizleyen tüm masallar iflas etmiş, devlet müdahaleleri (OHAL, KHK) ile sömürü ve kapitalist sistem yeniden dizayn edilirken, açlık, sefalet, işsizlik, yoksulluk devası boyutlar kazanmış, savaş ve siyasal gericilik yoğunlaşmıştır.

TBMM önünde bedenini ateşe veren işçi, İzmir’de devlete bağlı kurumlardan 8 aydır para alamayıp kıyafetlerini çıkartıp çıplak kalan  protestocu işçi, bizlere açıkça göstermiştir ki krizin ve savaşın faturasını yoksul emekçi halklara kesmektedir. Elbette tüm bunlara karşı, işçi sınıfı, emekçiler, halklar kendi cephesinde direnmekte, yeni mücadele biçimleriyle, tarihin ve insanlığın önünü açmaya çalışmaktadırlar.

Her ne kadar bu direnişler, sosyalizm temelinde yeni devrimlere yol açmamış olsa da, emperyalist-kapitalist sisteme ağır darbeler vurmakta, devrim ve sosyalizm mayalanmaktadır. Direnen halklar yenilmez, er ya da geç zafer direnen halkların olacaktır!

  • Kayan bir yara Filistin

Ortadoğu da gelişen bu kaosun bir diğer yanı ise Filistin topraklarıdır. 1948 yılında, Yahudi burjuvazisinin en bağnaz ve şovenist kesimlerin önderliğinde, emperyalizmin desteğiyle kurulan Siyonist İsrail devleti, Filistin için işgal, sürgün, açlık ve savaşın öteki adı olmuştur.

İsrail, emperyalizmin ortadoğu da bir üssü, emperyalizm adına ortadoğu haklarına karşı vurucu güç olmuştur. ABD’nin Ortadoğu jandarması faşist İsrail bir kez daha Filistin halklarına saldırmaktadır. Ortadoğu’da kaosu derinleştirmek için starta basan Amerika,  İsrail’i devreye sokmuştur. Bundan ötürü Kudüs’ün İsrail in başkenti yapılması bir rastlantı değildir. Bu karar halklarımızın nezdinde bir önem taşımamaktadır. Dün Suriye halkı direndi ve kazandı bugün de Filistin halkı direniyor ve kazanacaktır.

  • Ortadoğu’nun diğer önemli bir aktörü olan  İran

İran’da 2017 yılının sonlarına doğru yaşanan protestolar halkın demokratik taleplerini istemesi, sokaklara dökülmesinin büyük bir adımını da  Rojava devrimi sağlamaktadır. Rojava devrimi halklar nezdinde tutunacak güç alınabilecek moral ve ulusların kendi kaderini tayin hakkına sahip olduğunun büyük bir örneği olmuştur. Bu sebepten ötürü İran rejiminin saldırılarına karşılık halkın sokaklar da özgürlük arayışı kaçınılmaz bir durum haline gelmiştir. Gelişen bu süreç içerisinde ABD emperyalizmi yaşanan süreci çok iyi takip etmekte fırsatları değerlendirmeye çalışmaktadır. ABD’nin İran halkını haklı bulup destek vermesi aslında devirmek isteyip te deviremediği Hasan RUHANİ’nin yıkılıp kendi korumalığı altında Ortadoğu da yeni jandarmalar ve İran üzerinden yeni sömürge biçimi yaratmak istemesindendir.

Ortadoğu halklarına karşı açılan savaşta emperyalizm, İsrail, Türkiye, gerici Arap rejimleri suç ortaklığı içindedir. Filistin ve Suriye başta olmak üzere tüm  Ortadoğu halklarının baş  düşmanıdırlar. Partimizin sadece emperyalizme karşı mücadele etmediğini,  Ortadoğu halklarına yönelik  imha saldırılarına sessiz kalmadığını 71 de Mahir ÇAYAN’ın  İsrail başkonsolosu  Elrom’u cezalandırılması ve Deniz GEZMİŞ’in Filistin kimliği  yönümüzü bir kez daha  somut olarak belirlemiştir.

Bugün Kürt sorunu neyse Filistin halkının sorunu da aynı öneme sahiptir. Ortadoğu’nun iki kanayan yarasıdır. Bundan dolayı diyoruz ki;  faşist saldırılar karşısında tek bir seçeneğimiz var oda direnmektir. Ortadoğu’nun kaderini Türk, Kürt, Arap, Fars ve Yahudi  emekçi halklarının kendi kaderini ve geleceklerini tayin hakkını Ortadoğu devrim çemberinde birleşip büyüttükleri takdirde belirlenecektir.

Ortadoğu halklarının gerçek kurtuluşu, emperyalizme,  siyonizme, faşizme her cepheden savaş açmak, diktatörlüklere karşı halk demokrasisi için mücadele etmekten geçmektedir. Her devrim bir diğerini etkiler, biri diğerini besler. Bu anlamda “ortadoğu devrimci çemberi”, sadece bir şiar değil, yaşanan tarihsel olgularla bir kez daha açığa çıktığı üzere, devrim ve sosyalizm için üzerinden atlanamayacak bir olgudur.

Yasaşın Ortadoğu devrim çemberi !

Yaşasın Ortadoğu halklarının kardeşliği !

Kahrolsun Siyonist İsrail !

THKP-C/MLSPB

Alper ÇAKAS (Fırat ÇAPLIK)

31 Aralık 2017

www.THKP-C.org

image_pdf
Bunları da beğenebilirsin

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.