Kızıldere’ye yola çıkmadan önce onların evine geldiler

0 1.367
image_pdf

‘Gururluydum ve tüm yaptıklarımda aşk vardı’*


“Evet, sen öte dünyada tanıklık için yaratılmış gibiydin/ Ziyaretçiler resminin önünde durup da sorsunlar diye: Tanrım! Bu ışık fışkıran yüz bunca acı çekmiş olabilir mi?”

 

Jacques Bertin söylüyor hüzünlü bir sesle, Fransızca… Şarkının adı, “Düşünceleri Uğuruna Can Veren Kadın.” Ta o zamanlar söylemiş, 1973’te, berbat bir askeri hastane odasında can veren Hatice Alankuş’u anlatıyor: “Güzellikleriydi en çarpıcı olan resimlerindeki o insanların / ‘Anıt mezarlara resmedilmeye en uygun yüzler diye seçilmişiz / Bunun içindir ki geçirildik o işkencelerden’ der gibiydiler.”


12 Mart faşizminin aramızdan aldığı devrimciler arasında belki en az bilinenidir Hatice Alankuş. Bunu hiç de hak etmedi ama. O karanlık günlerde pek az kişinin yapabileceği şeyleri yaptı o ve sevgili annesi.

  • Tereddütsüz direnişçilik

1946 İstanbul doğumlu bir iç mimardı Hatice. 1960’ların ortalarından sonra birçok kişi gibi o da siyasal hayata katıldı. Bir süre sonra Mahir Çayan’ın önderliğindeki THKP-C hareketinin bir parçası oldu. O ve üç yıl önce aramızdan ayrılan annesi Akgül Yulkarslan 12 Mart cuntasına karşı direnen bir aileydi.

Mahir Çayan ve arkadaşları 30 Kasım 1971’de Maltepe Askeri Cezaevi’nden tünel kazarak kaçtıklarında, ucu Kızıldere’ye uzanacak olan yola çıkmadan önce onların evine geldiler. Hatice’nin eve getirdiği devrimcileri, fotoğraflarından zaten tanıyordu Akgül Hanım ve hiç itiraz etmedi. Çok sonraları “Bugün de gelseler yardımı esirgemezdim” dediği Mahir’leri evlerinde sakladıkları için hiç pişman olmadı.

  • Bir hastane köşesinde…

14 Şubat 1972’de anne-kız gözaltına alındılar ve işkencelere uğradıktan sonra 15 Mart’ta tutuklanarak Bayrampaşa Cezaevi’ne konuldular. Bir süre sonra, anne serbest bırakıldı. Kızının da tahliye olabileceğini düşünüyordu ama olmadı. 1973’nin Temmuz ayında koğuşta fenalaştı Hatice. Dün olduğu gibi bugün de hiç değişmeyen bir davranışla karşılaştı. Doktor uzun süre ortalıkta görünmedi. Gelince de ‘Bir şeyi yok’ deyip işin içinden çıktılar. Ama kötüydü Hatice, hiçbir şey yiyemeden sürekli kıvranıyordu. Ancak bir hafta sonra hastaneye gönderilen Hatice yine ‘bir şeyi yok’ denilerek geri gönderildi. Teşhis bile yoktu ortada! Günlerce acı çektikten sonra ikinci kez hastaneye gittiğinde ise bodrumda bir odaya atıp ölümünü beklediler onun. Kızının bir askeri hastane bodrumunda ölmekte olduğu haberini alan Akgül Hanım, çok uğraştı görebilmek için ama inanılmaz bir zalimlikle reddedildi.

23 Temmuz 1973’te alabildi kızının cenazesini. “Ben kendi ellerimle yıkadım kızımı” diye anlattı sonradan.

  • Geriye kalan soru

43 yıl kızının hasretiyle yaşadı Akgül Hanım. Hatice’yi yitirdikten sonra direncinden hiç ödün vermedi. Oğlunu da yıllar sonra verdi toprağa. Nihayet, 2017’nin ilk gününde, 94 yaşındayken bir kalp krizi alıp götürdü onu, kızının yanına.

Hatice Alankuş… Yalnızca 27 yıl kalabildi dünyamızda. Bertin’in şarkısındaki gibi seslenerek gitti bize: “Mutluydum ve de tüm bunlara hazırlıklı değildim / Gururluydum ve tüm yaptıklarımda aşk vardı / Günün birinde durmam söylendiğinde de durmadım / Doğal olanları yapmaktan hiç geri kalmadım.”

Bir soruyla bitiyor Bertin’in şarkısı ama. Çok önemli bir soruyla: “Ziyaretçi portrenin ve adının önünde uzun uzun duraklayarak soruyor: / Sıra bana gelseydi, ben hiç bu denli yürekli olabilir miydim?”

27 yıl kaldı aramızda Hatice Alankuş. Sadece 27 yıl…

Soru ise herkes için, hepimiz için hâlâ geçerli!

O günlerde Mimarlar Odası ölüme terkedilen Alankuş ve öteki tutsaklar için bir bildiri yayımladı. Yeni a Dergisi’nin Eylül 1973 tarihli 18. sayısında ise Alankuş için iki şiir vardı. Her iki şiirde de doğrudan adı geçmese de onun mesleğiyle ilgili imalar yer alıyordu.

  • Biri, Kemal Özer’indi:

Yiğit Bir Genç Kızın Tabutu Önünde…

“Yorgun günler / Toprağa verildi kınasız kuzum bugün, mor gelinim / Yorgun günler / Tabutunda solgun temmuz gülleri okunuyor / Mimardı. Genç bir kadın / Yorgun günler / Kırışır planlar, bir T cetveli, bir gönye kırılır / Çok yorgun günler.”

  • Diğeri Ergin Günçe’ye aitti:

Bir Temmuz Gelini Toprağa Verildi Bugün

“diyorum bir cetveli vardı şafaklarını çizen / yalnız yapıların değil kavgaların da / bir gönyesi vardı dengede değilse / nasıl ezdiğini gösteren yaşamın / bir pergeli vardı ucunun biri emekte / öbürüyle belirleyen başka değerleri. / mümkünken bütün bunları kullanıp / mimarı olmak yeni yabancılaşmaların / inandırıp bir şey yapamayacağına kendini / mümkünken omuz vermek kurulu düzene / baktı tarihe gerçeği kavradı gördü onurlu yaşamak / savaşmak demektir onurlu insanların yanında.”

Arif Mostarlı: Derlemesi

* Derleme yapılırken büyük ölçüde gazeteci Füsun Özbilgen’in 3 Ocak 2017’de Bianet’te yayınladığı kişisel tanıklığa da dayalı çok değerli yazısından yararlanılmıştır. Özbilgen’in yazısı Alankuş hakkındaki boşluğu dolduran neredeyse tek yazıdır.

image_pdf
Bunları da beğenebilirsin

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.