1- 27 Kasım 2024’te ateşkes ilan edilmesiyle savaş sona ermedi; aksine, Lübnan’a yönelik savaş farklı hız ve taktiklerle yeni bir aşamaya girdi. Bu durum, savaşın stratejik hedeflerine ulaşamadığının açık bir göstergesidir. Hizbullah’a yönelik benzeri görülmemiş ve ağır darbeler rağmen, Tel Aviv ve Washington’un Hizbullah’ın yeniden toparlanma ihtimaline dair ciddi endişeleri olduğu açığa çıktı. Bu bağlamdan kopuk olmayan bir diğer gelişme ise, İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in, kuzey cephesindeki değerlendirme toplantısında, Kuzey Komutanı Tümgeneral Uri Gordin ve diğer subayların huzurunda yaptığı şu açıklamaydı: “Hizbullah’a karşı savaş bitmedi; onu çökertene dek peşini bırakmayacağız ve zayıflatmaya devam edeceğiz.”
2- Bu tür açıklamalar, kuşkusuz kuzeydeki yerleşimcilerde güvenlik duygusu yaratmayı hedeflemektedir. Ancak aynı zamanda stratejik bir çerçevede değerlendirilmelidir ve savaşın genel sonuçlarına dair yapılan bir değerlendirmeyi, eksik kalan hedefleri tamamlama arzusunu yansıtmaktadır. Bu açıklamalar, Suriye’deki tarihî stratejik dönüşüm gibi daha geniş bölgesel bir bağlamda değerlendirilmeli. Zira Beşar Esad rejiminin devrilmesinden sonra kurulan yeni yönetim, Batı’ya yakınlaşma niyetini açıkça ortaya koydu, özellikle de İsrail’in güvenliğini sağlama konusunda. Bu yönetim, Filistin direnişine karşı siyasi baskıyı artıran bir söylemi benimsedi ve beklendiği üzere Lübnan direnişinin İran’daki stratejik derinliğiyle olan lojistik bağlarını kopardı. Bu, uzun zamandır ABD ve İsrail’in öncelikli talepleri arasındaydı.
3- Savaş sonrası ortaya çıkan bir diğer önemli bölgesel gelişme ise, açıkça direniş karşıtı bir söylemi benimseyen yeni bir siyasi otoritenin ortaya çıkmasıydı. Bu otorite, İsrail tehdidini göz ardı ederek, silahların yalnızca devletin tekeline bırakılması gerektiğini savundu. Yeniden inşa süreci desteklenmek yerine, Hizbullah’ın toplumsal tabanına İran ve Irak yardımlarının ulaşmasını engelleyen bir baskı aracı haline getirildi. Yeniden yapılanma, İsrail taleplerine boyun eğme şartına bağlandı.
– İsrail’in Karşı Karşıya Olduğu Çok Katmanlı Engeller
ABD’nin doğrudan yönettiği savaş ve İsrail’in saldırgan tutumuna rağmen, Hizbullah’ı “çökene kadar zayıflatma” hedefi, çeşitli karmaşık ve çok katmanlı engeller nedeniyle ulaşılamaz bir hayal olarak durmaktadır. Bunun nedenleri şunlardır:
1. Hizbullah’ın Örgütsel Yapısı: Hizbullah geleneksel askeri kalıplara uymayan, esnek ve merkezi olmayan bir yapıya sahiptir. Toplumu ile iç içedir. Bu durum, İsrail’in örgütü yok etmeye yönelik “ölümcül bir darbe” indirmesini zorlaştırmaktadır. Savaş sırasında bu esnek yapı sayesinde, ani ve yoğun saldırılara rağmen yeni liderlik savaşın yönetimini devralabildi ve İsrail’e karşı giderek artan bir tempoyla direnişi sürdürdü.
2. Toplumla Organik Bağ: Hizbullah, toplumu için yalnızca bir silahlı örgüt değil; onun kültürel kimliğini temsil eden bir varlıktır. Güney, Dahiye (Güney Beyrut) ve Bekaa Vadisi gibi bölgelerde halkın gündelik yaşamının bir parçasıdır. Dolayısıyla Hizbullah’a saldırı, sadece bireylere değil, sosyal dokuya yönelmiş bir saldırıdır. Bu da İsrail için görevi karmaşıklaştırmaktadır.
3. Toplumun Dayanışması: “Direniş toplumu” ağır kayıplara rağmen, Hizbullah’ın etrafında kenetlenmeye devam etti. Bu durum, iç ve dış tehditlerin farkında olan bir bilinç düzeyini yansıtmaktadır. Örneğin, Hizbullah’ın iki eski genel sekreteri Hasan Nasrallah ve Haşim Safiyüddin’in cenazeleri bu toplumsal dayanışmayı gözler önüne serdi. Ayrıca işgal altındaki bölgelere yönelik halk hareketleri ve son yerel seçim sonuçları da bunu doğruluyor.
4. İdeolojik Dayanıklılık: Direnişin ideolojik temelinin ve bu bilincin, İsrail’in yıkıcı askeri stratejilerini etkisiz kıldığı görülüyor. Bu inanç sistemi, halkı ve direnişi ayakta tutan, moral bozukluğunu ve psikolojik savaşın etkilerini azaltan temel bir unsurdur.
– Hizbullah’ın Cevabı ve Yeni Döneme Uyum Süreci
Savaş süresince ve sonrasında Hizbullah, ciddi kayıplardan ders çıkararak yeni bir yol haritası çizdi. Attığı adımlar şunlardır:
1. Yapısal Yeniden İnşa: Savaş sürecinde başlayan iç yeniden yapılanma, 27 Kasım’dan sonra daha da hız kazandı. Liderlik dağıtıldı, yedek komuta sistemi kuruldu, klasik üslenmeler azaltıldı ve esnek taktikler benimsendi. Bu değişiklikler sayesinde, komuta yapısına yönelik yok edici saldırılar engellendi. Yeni Genel Sekreter Şeyh Naim Kasım liderliğindeki komuta, savaşın seyrini ABD’nin öngörmediği yöne çekmeyi başardı.
2. İsrail ve ABD’nin Endişesi: Tel Aviv ve Washington, Hizbullah’ın askeri kapasitesini yeniden inşa edeceğinden ciddi şekilde kaygılı. Geniş bir altyapıya sahip olan Hizbullah, bu süreci başlatma gücüne sahip. Bu nedenle, İsrail’de bazı analizler, Hizbullah’ın saldırılara hemen yanıt vermemesini, kapasite artırımı için zaman kazanma stratejisi olarak yorumluyor.
3. Toplumsal Farkındalık: Hizbullah, savaş sürecini halkta direnişe yönelik bilinç oluşturmak için de kullandı. Halkın tabanından gelen talepler, yaşananlardan ders çıkarılması ve tecrübe aktarımı yönünde şekillendi.
4. Sosyal Sorumluluk: Devletin halkın ihtiyaçlarını karşılamadaki başarısızlığı karşısında, Hizbullah kendi sosyal sorumluluğunu daha güçlü bir şekilde üstlendi. Halkına yardım ulaştırdı, dayanışmayı sürdürdü. Devletin olumsuz ve Hizbullah’ın olumlu tutumu, ülke genelindeki toplumsal manzarayı ciddi biçimde etkiledi.
– Sonuç
Hizbullah askeri olarak derin yaralar aldı, ancak hâlâ etkin ve gizli bir savaş kapasitesine sahip. Karşılık verme ve savunma yeteneği artarak devam ediyor. Siyasi olarak ise, hâlen tüm tecrit ve dışlama girişimlerine rağmen belirleyici bir aktör. Toplum ise onu sadece bir direniş örgütü değil, sosyal bir destek unsuru olarak görüyor. Bu nedenle, İsrail’in sadece “çökmesini ummak” yeterli değil; çünkü karşısında sadece bir askeri yapı değil, ideolojik, sosyal ve siyasi bir varlık bulunuyor. Hizbullah, esnekliği ve uyum sağlama kapasitesiyle varlığını sürdürmeye devam ediyor.
Çeviri: Erhan Güngör