Tarihin Belleği’ köşesi
Geçtiğimiz günlerde otizmli çocuklarla ilgili Aksaray’da yaşanan korkunç olay sırasında kendisini uzman doktor zanneden bir muhtar, belirgin bir devlet aksanıyla şeyle diyordu: “Biz hafif otistiklere karşı değiliz ki!” Daha sonra da, otizmin iyileştirilmesi konusunda ondan ve velilerden daha cahil olduğu kesin olan vali, müjdeyi verdi: “Yakında bir özel eğitim kurumu yapacağız.”
‘Engelsiz’ veliler, muhtar ve vali ne yaptıklarını biliyorlar mı, belli değil ama 1930’larda ‘Öjeni’ teorisi uyarınca on binlerce engelliyi katledip, 400 binden fazlasını da kısırlaştıran Nazilerin zihni bu konuda çok açıktı. Şöyle diyordu Hitler: “Devletin, genetik olarak hastalıklı veya alenen hasta olan bireylerin üreme için uygun olmadıklarını kontrol sorumluluğu vardır. (…) Eğer ırkın en sağlıklı üyeleri planlı bir şekilde ürerlerse sonuçta hem ruhsal hem de bedensel açıdan bozuk tohumların olmadığı bir ırk oluşacaktır.”
Irk manyaklığının başlangıcı
Ama işin başı Hitler değildi aslında. Ondan çok öncesinde başlamıştı her şey. “Öjeni” (Yunanca eu-genes: iyi-doğan) kavramının mucidi, Charles Darwin’le akrabalığı bulunan Francis Galton’du. Tipik bir bilim fetişisti olan Galton, Darwin’in sağlığında insan ırkının mükemmelleştirilmesi düşüncelerini geliştirmeye başlamış ama Darwin ömrü boyunca kuzeninin bu fikirlerini “sapkınlık” olarak değerlendirmişti. Galton, Darwin’in ölümünden sonra, 1883’te yazdığı kitabında kavramı ortaya attı. 20. yüzyılın ilk yarısında taraftar toplayan bu teori, sakat ve hasta insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla bir insan ırkının “ıslah edilmesi” anlamına geliyordu.
Yaygın uygulama
Aslında işin ucu Platon’a, ve sağlıksız bebekleri Taygetus Dağı’na götürerek öldüren Spartalılara kadar gidiyordu. Hitler’in Spartalılara olan hayranlığı da buradan kaynaklanıyordu zaten!
Yine de her şey Almanya’da başlamadı. Hitler’den önce Öjeni, birçok ülkede farklı derecelerde uygulanmıştı. ABD’de ise daha yasal haldeydi. 1907’de Indiana eyaletinde, 1909’da Washington ve Kaliforniya’da ve 1927’de de Virginia’da ruh hastalarının kısırlaştırılması yaygındı. Yasa, Amerika’nın pek çok eyaletinde 1960’lara kadar yürürlükteydi ve bu süreçte ve toplam 67 bin insanın kısırlaştırıldı.
Ama asıl zirve, Galton’un bile hayal edemeyeceği bir şekilde Nazilerle yaşandı. Naziler, ari ırkın bozulmasının bütün hastalıkların kökeni olduğuna inanıyordu. “En sağlıklı insanlar savaş meydanlarında ölürken, neden toplum işe yaramayan engelli ve hasta bireylerin yükünü çeksin?”
Katliam başlıyor
Naziler bu kapsamda, 1933’te Kalıtsal Olarak Hastalıklı Üremeyi Önleme Yasası’nı çıkardı ve doktorları kalıtsal hastalığı olan çocukları ihbar etmeye zorladı. 200 Kalıtımsal Sağlık Mahkemesinin kararlarıyla 400 bin kişi rızası olmadan kısırlaştırıldı.
1 Ekim 1939’da yürürlüğe giren ‘T-4’ programı ise zorunlu bir ötenazi programıydı. Naziler, bunu ‘ırksal temizlik’ olarak adlandırıyordu. Resmî rakamlara göre T4 kapsamında 70 binden fazla insan hayatını kaybetti. Gerçekçi araştırmalar ise 200 bin civarında kişinin hayatını kaybettiğini ortaya çıkardı. Öldürülenler sadece zihinsel