HRANT DİNK....
(1954 –19 Ocak 2007..)
Önce sözlü tarih olarak dinlemiştim hikayelerini Ermeni ve Rumların, derin bir acıyla ve kederle…
İbrahim Şeyhun abinin anlattığı korkunç sahne hiç gitmez aklımdan..hani Dersim’li-alevi-Kürt Cemal Süreya sürgünlerini anlatırken, bir yerde, “Tarih öncesi köpekler havlıyordu..” der ya…o misal işte….
Bir grup Ermeni sürgün Aybastı’dan ayrılmaktadır..mahallenin köpekleri kafileyi sıkıştırır..ana-baba günüdür…kıyamet günüdür adeta… ağlayanlar-yalvaranlar-yağmalananlar…nereye gittikleri bile belli değildir…
Muhtemelen yolda soyulacaklar öldürüleceklerdir..çok azı sağ çıkmıştır bu gidişlerden çünkü…
İşte köpeklerin kafileyi sıkıştırdığı ve kimsenin köpekleri engellemediği o anda bir ermeni kadın kucağındaki kundaklı bebeğini köpeklerin önüne atar…ÇILDIRMIŞTIR…
….. …. ……
Yıllar sonra Malatyalı bir arkadaşım, “Ben Ermeniyim,” dedi… şaşırmıştım…
Anlattı..: “Bizimkileri kiliseye dolduruyorlar…Kadın-kız, ana-baba, yaşlı genç..ve kiliseyi ateşe veriyorlar… o anda ninemi pencereden atıyor anası..işte ben o içindeki tüm ermenilerin yakıldığı kilisenin penceresinden atılan kız çocuğunun torunuyum…”
Dehşet-utanç içinde kala-kalmıştım…
….. …. ….
Neden öldürülmüş, neden sürülmüş, neden yok edilmişlerdi…? Anlatıldığı kadarıyla iyi insanlardı….çalışkan, kültürlü, eğitimli gelişmiş…
Bu, çok uluslu bir imparatorluğun tarihsel -fiziksel dağılış-çözülüş sürecinde iç ve dış hesapların, tarafların taleplerinin çatışmasının yarattığı bir cinnet halidir….
Ancak bu çatışmaların fiziksel olarak çatışan askeri güçlerin dışına taşırılarak, halk(lar)ın (Ermeniler-Rumlar vb.) toptan imhasına dönüşmesi, evrensel çapta etkiler yaratan feci sonuçlar doğurmuştur…
……. …. …..
Hrant, ailesi bu cinnette yok edilmiş bir Malatya’lı Ermeni kardeşimizdir…
Binbir zorluk içinde bu kimsesiz çocuk İstanbul’a gelir…Ermeni yetimhanesinde bir müddet kaldıktan sonra, ayrılıp diğer yakınları öldürülmüş Ermeni çocuklarını yanına alıp bir yurt-okul yapar..onlara sahip çıkar, önderlik yapar…
Sosyalisttir…ama Ermeni faciasının-kıyımının da takipcisidir…bu olayların tarihsel-hukuksal-vicdani planda insanlık açısından tanınıp-bilinmesi, sonuçlarının kabulü ve yaraların sarılması için maddi-manevi yaptırımlara dönüşmesi için çabalar..kanı, tarihsel suçu bir rıza, vicdan-özür-özeleştiri suyuyla yıkamak ister…
….. …. …
Agos gazetesini çıkarır…gazete kısa zamanda saygınlık-yaygınlık kazanır…
Hrant artık ulusal ve uluslararası boyutta bir kişilik olmuştur…dışarda-içerde panellere- toplantılara-konferanslara çağrılır….
……. …. …
Batıda, ABD’de kümelenmiş, emperyalist odakların güdümündeki Ermeni diasporasıyla işbirliğine girmeyi reddeder…yerlidir-yurtseverdir…”Biz Ermeniler-Türkler iki kardeş halk, aramızdaki sorunları oturup konuşarak halledecek olgunluktayız, siz bizim işlerimize karışmayın,” der…
Hele bir konuşmasında Fransızlara eleştirisi unutulmazdır…
“Sizleri tanıyoruz…bizleri Türk kardeşlerimizle takıştırıp, kavga ettirip.. sonra atlarınızın nallarına keçeler sarıp, bizi yüzüstü bırakarak, bir gece ansızın Çukurova’dan nasıl habersiz-gizlice çekildiğinizi, bizi nasıl sattığınızı biliyoruz…”
…… ….. ……
Vurulduğunda Taksim’in altlarında, hiç başarılı olamadığım bir ticari faaliyet için umutsuzca dolaşıp duruyorduk…
Radyo haberi verdiğinde, binbir çağrışımın etkisi altında derin bir acı ve utanca garkolmuştum..müthiş bir suçluluk ve vicdan azabı içindeydim….onu neden koruyamamıştım….milyonlarca-yüzbinlerce Ermeniyi katleden dedelerimin suçlarının devamına nasıl ortak olmuştum…koca bir halktan, onca katliam ve kıyımdan geriye kalmış bir hatıraya nasıl kurşun sıkılabilirdi…bu nasıl engellenmezdi…bu çılgınlık, bu kudurmuş vicdansızlık nasıl yapılabilirdi…ve ben bunu nasıl engellemezdim, engelleyemezdim..!?
Bu binbir düşünce-duygu anaforunda olay yerine vardık…
Hrant, Agos’un giriş kapısına yakın kaldırımda yüzüstü düşmüş yatıyordu…ve sağ ayakkabısının altı delikti…
Ağlıyordum…öfkeliydim… utanç içindeydim…kanıyordum..Hrant’a.. tekrar bozulan kardeşliğe..hep cinayetle anılan tarihe…bitmeyen kardeş kavgasına…kahpe Dünyaya, kahpelerin devranına….insanı kirleten kine-öfkeye-sermayeye-ırkçılığa….
…… ….. ….
İlk sloganlarımız orada çıktı…”Hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz…Faşizme inat, kardeşimsin Hrant….”
…… …. …..
Sabah olay yerine geldiğimde tekrar şaşırdım…acım-utancım hafifler gibi oldu…o da ne..!? Hep bu cinayetlere, katliamlara çanak tuttuğuna-katıldığına ve bizlere ve başka halklara büyük utançlar acılar yaşattığına inandığım, çok kızdığım-küstüğüm halkım Türkler, Kürtler-Ermeniler yan-yana, omuz-omuza oluk-oluk olayı lanetlemek için alana akıyordu…
Yine ağlıyordum..şu sözler döküldü dudaklarımdan…”Halkım iki olay hariç beni çok utandırdın..Sana iki olay için saygı duyuyorum…Bir kurtuluş savaşı, iki, bu gün, Hrant’ın cenazesindeki görkemli duruşun için…
“Sen bu gün ağırlığı sol-sosyalist ve her görüşten vicdanlı milyonlarca çocuğunla, insanlık önünde bizim halk olarak bir kaatiller sürüsü olmadığımızı gösterdin..insanlık karşısında ismimimizi kirleten kaatil çetelerinin bizi temsil etmediğini, bizden olmadığını gösterdin….Onurumuzu, haysiyetimizi kurtardın Dünyanın önünde..”
…. ….. ….
Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, sanki engizisyonun karşısında kükreyen Jean Darc gibiydi…Eşi öldürülmüş, yasında kaybolmuş bir insan değil, aksine bu korkunç acı karşısında bile soğukkanlılığını koruyan, hepimize-insanlığa ders veren, en soylu seviyeden kardeşlik çağrısı yapan bir felsefe hocası, asalet timsali filozof gibiydi adeta….
“Kardeşlerim, kaatilin 17-18-19 yaşında olmasının hiç bir önemi yok..kaatil bir zamanlar çocuktu…eğer biz, bir çocuktan bir kaatil yaratan iklimi sorgulamadıkça, değiştirmedikçe bu utanç verici acıları ve tekrarını önleyemeyiz..” diyordu titreyen sesiyle akıl ve vicdanları deprem gibi sarsarak….
Milyonlar kaatilleri, arkalarındakileri büyük bir öfke ve acıyla, samimiyetle lanetleyerek yürüyorlardı..bir ucu Kara köy köprüsünde, arkası ise halen Şişli’deydi yürüyüşçülerin…işte insanlıkla, vicdanla, kainatla buluşan-kucaklaşan onurlu Türkiye buydu…şerefli Türkiye buydu…kaatil olmayan, kaatillere teslim olmayan Türkiye buydu…umudumuz-geleceğimiz bu Türkiye idi…
…… ….. …
Bir kaç gün sonra Hrant’ın oğlu bir açıklama yaptı..: “Babam öldürüldüğünde ailece Türkiye’den gitme kararı vermiştik…ama bu babamı öldüren ülke-halk bizi şaşırttı…babama, cenazesine öylesine yürekli, öylesine namuslu sarıldı ki.. bize bu kararımızı değiştirtti…anladık ki babamı öldürenlerin ülkesi, babamı savunanların yanında hiçtir…bu ülke babamın cenazesinde mahşeri kalabalıklarla yürüyenlerin vicdanlı-namuslu insanların ülkesidir…anladık ki bu ülke Hrantın da, bizlerin de ülkesidir…”
…… …. ….
……ve bizler de anladıkki sevgili Arat baban Hrant boşuna ölmemiş…O’nun akan kanı halkları bütün ülkeyi kirlerinden yıkadı…birleştirdi…
Bu faşizme karşı insanlığın, insan olanların zaferidir…Hrant başardı…o yaşıyor..faşizmi onun önderliğinde, o gün yendik…O gün orada kardeşliğin Türkiye’siyle birlikte, kaatillerin Türkiyesini yendik…!
AZ ŞEY Mİ..!?